Ette kalıcı çözüm için hayvan sayısında artışa gidilmeli
Ette kalıcı çözüm ithalattan değil besilik hayvan sayısının artırılmasından geçiyor
Türkiye açısından et ithalatının geçici bir çözüm olduğunu belirten SETBİR Başkanı Murat Yörük, kalıcı çözüm için besilik hayvan sayısının artırılması, et ırkı hayvan yetiştiriciliğine destek verilmesi ve maliyetlerin azaltılması yönünde bir politika izlenmesi gerektiğini söyledi.
Yüksek girdi maliyetleri ve ithalat politikasının besicileri ve süt hayvancılığı yapanları iflasın eşiğine getirdiği iddiaları var. Et sektörü gerçekten yeni bir krizle karşı karşıya mı?
Kırmızı et sektörü 2010 yılında ithalata başlamadan önce sadece iç talebe göre şekillenmekte iken, 2010 yılının ikinci yarısından itibaren ithalattaki gümrük vergilerinin azaltılarak canlı hayvan ve karkas et ithalatına izin verilmesi, sektörün dünya pazarları ile tanışmasına fırsat vermiştir. Ülkemiz kırmızı et piyasasında meydana gelen aşırı fiyat artışlarının önüne geçilebilmesi, halkımızın beslenmesine katkı sağlanması ve besilik materyal ihtiyacının karşılanması amacıyla, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kasaplık ve besilik canlı hayvan ile tüm, yarım veya çeyrek karkas et ithalatına izin vermiştir. Yapılan ithalat, piyasalarda olumlu etki yaratarak perakende et fiyatlarının bir nebze ucuzlamasını sebep olmuştur. İthalat öncesi kıymanın kilosu 25 TL’sını görmüş iken ithalat sonrası 18 – 20 TL arasında kıyma bulmak mümkün olmuştur.
Verilen ithalat izninin devamında, et maliyetleri içerisinde en büyük paya sahip besicilik yapan yetiştiricilerin korunması ve haksız rekabetin önlenmesi amacıyla yapılan değerlendirmeler ile sığır eti (karkas) ithalatı için gümrük vergisi oranı ilk önce %30’dan %45’e, ikinci olarak %45’ten %60’a, daha sonra ise %60’tan %75’e yükseltilmiştir.
Ancak kırmızı et fiyatının düşmesi için yapılan canlı hayvan ve et ithalatına rağmen fiyatlar 2011 yılında yine yükselmeye başlamış ve karkas etin kilosu 15 TL’ye çıkmıştır. Et fiyatındaki dalgalanma ve istikrarsızlık besicilik yatırımlarını da olumsuz etkilemiştir. Sınırsız ithalat ve çok sık değişen gümrük vergi oranları nedeniyle önünü göremeyen yatırımcı besiciliğe yatırım yapamamıştır.
2012’ye gelindiğinde ise, Türkiye’deki besi işletmeleri, kesim ağırlığına ulaşmış hayvanlarını üretim maliyetlerini dahi karşılamayacak satış fiyatları ile satmak zorunda kalmaktadır. Bir yandan kesimlik hayvan ve karkas ithalatı ile rekabet edemeyen besicilik sektörü, diğer yandan da hızla artan kesif ve özellikle kaba yem fiyatlarının etkisiyle 2011 başından beri zarar etmektedir. Şu an itibariyle besiciler ithalat ile rekabet edememekte ve elindeki malı satamamaktadır. Et ithalatının geçici bir çözüm olduğu unutulmamalı, kalıcı çözümün ise ülkemizde besilik hayvan sayısının artırılması, et ırkı hayvan yetiştiriciliğine destek verilmesi ve maliyetlerin (yem, besi materyali, enerji) azaltılması yönünde bir politika izlemek olduğu unutulmamalıdır.
Yem fiyatları hayvancılığı tehdit ediyor
Yem fiyatlarındaki artışa bağlı olarak yükselen maliyetlere karşı besicilerin desteklenmesine yönelik nelerin yapılmasını öneriyorsunuz?
Dünya genelinde yaşanan kurak hava hububat fiyatlarını yukarı çekerken, 2008 yılında yaşanan hububat ve yem krizinin yeniden baş göstereceğinden korkulmaktadır. ABD’deki kuraklıktan Rusya’daki sıcak yaz ve Brezilya’daki yoğun yağışlara kadar dünya genelinde yaşanan kötü hava koşulları, küresel gıda zincirini daraltmakta ve dünya genelinde fiyatların yukarı çıkmasına neden olmaktadır. Yılbaşından bu yana mısırın fiyatı yaklaşık %26, soyanın %41, buğdayın ise %40 oranında yükselmiştir. Hayvan yemi olarak kullanılan soya küspesi ise %74 oranında artış gösterdi. Son günlerde saman fiyatlarıyla ilgili gelişmeler hayvancılığımızın içinde bulunduğu durumu bir kez daha gözler önüne seriyor. Geçen yıl hasat döneminde kilosu 12 kuruş olan saman, bu yıl 60 kuruşlara dayanmıştır. Samanın yurtdışından ithalatının başlanacağı haberleri ise, saman fiyatlarını 50 kuruşa indirmiştir. Bu durum üreticiyi zorda bırakmakta ve ileriye dönük her hangi bir plan yapamamaktadır.
Piyasadan yapılan gözlemlere göre, saman fiyatlarının kışa doğru çok daha fazla artacağı tahmin edilmektedir. Haziran 2012’de kararlaştırılan ve 1 Temmuz 2012’den 30 Eylül 2012’ye kadar geçerli fiyat uygulaması olarak kabul edilen, çiğ süt alımı 80 kuruş üzerinden yapılmaktadır. Bu fiyat 1 Ekim 2012’den 31 Mart 2013’e kadar 86 kuruş olarak kabul edilecektir. Dolayısıyla, hiçbir besleyici değeri olmayan saman ile süt fiyatının neredeyse aynı olması üreticiyi kara kara düşündürmektedir. Yıllarca para etmediği için tarlada çürümeye terk edilen saman, bugün altın değerinde bir ürün oldu. Samanın 25 kiloluk balyası geçen yıla kadar 2-3 liradan satılırken bugünlerde 10 liranın üzerinde, hatta bölgelere göre 13 - 14 liraya alıcı bulmaktadır.
Yem fiyatları da hayvancılığı tehdit ediyor. Geçtiğimiz yılın ortalarından sonra artmaya başlayan ot, yonca ve saman fiyatları ülkemizde hayvancılık yapan çiftçi ve müteşebbisleri zor durumda bırakmıştır. Geçmiş yıllarda hayvancılık ülkemiz için çok önem taşıyan bir geçim kaynağıyken, son birkaç yıla kadar hayvancılık yok olma durumuna kadar gelmiştir. Ülke içerisinde faaliyet gösteren Koç ve McDonald’s gibi bazı üretici çiftlikleri kapanmıştır. Hayvancılık sektörü temsilcileri hayvan sayısındaki artışla aynı oranda yem üretiminin artmaması, yem bitkilerine verilen desteklerin artırılmaması, hayvancılığı bilmeden sektöre girenlerin bilinçsizce yem talebini artırmaları ve piyasadan kaba yemi alarak stoklayan spekülatörlerin fiyat artışında etkili olduğu söylenebilir.
Hükümetin 2010’dan bu yana verdiği sıfır faizli hayvancılık kredileri ile binlerce yeni hayvancılık işletmesi kurulmuştur. Kurulan işletmelere yüz binlerce hayvan ithal edilmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre, 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle 101 bin girişimci hayvancılığa verilen 5.6 milyar liralık düşük faizli krediyi kullanmıştır. Ayrıca, 2002 yılında 50 baş üzeri hayvancılık işletmesi 4 bin 300 iken bugün 24 bin işletmede 50 baş üzeri hayvan bulunmaktadır. Yatırımlar ve buna bağlı olarak hayvan varlığı artarken bu hayvanlara yedirilecek kaba yem üretiminde artış olmamıştır. Zaten arz açığı olan kaba yemdeki açık daha da büyümüştür. Bunun da fiyatların yükselmesindeki en önemli etkenlerden biri olduğu söylenebilir.
Brown swıss ve sımmental gibi kombine ırklar desteklenmeli
Türkiye tarım ve hayvancılık sektöründe fırsatlar ülkesidir. Tarım konusunda, ülkemiz bugün sadece yerli girişimcilerin değil, küresel sermayenin de dikkatle izlediği bir ülke haline gelmiştir. Hayvancılığın gelişimine ise sürat kazandırmak açısından daha etken projeler ve desteklerin yürürlüğe konulması gerekmektedir. Ülkemizdeki kırmızı et açığının hızlı bir şekilde belirli bir seviyeye çekilmesi açısından Brown Swiss, Simmental gibi kombine ırkların çok özel projeler ile desteklenmesi gerekiyor. Sektörün gelişmesindeki en önemli unsur sağlıklı bir pazar yapısı ve güvendir. Kırmızı ette ise ülke tüketiminde daralma mevcuttur. Alınan tedbirler ile yerli üretimin ucuzlatılarak tüketicinin ulaşılabileceği fiyat düzeylerine indirilmesinin belirli bir zaman alacağı bir gerçektir.
İhracat da sektörümüz için önemli bir pazardır. Hayvancılık konusunda gelişmiş tüm ülkelerde bu enstrüman yoğun ve titizlikle uygulanmıştır, iç pazara olumsuz etken olmadan uygulanan bu enstrüman ile başarılar elde edilmiştir.
Türkiye’nin gerek Avrupa Birliği üye ülkeleri gerekse Orta Doğu pazarına satışta kalite ve talep konusunda rekabet avantajı bulunan en önemli ürün küçükbaş canlı hayvan ve karkas et ihracatıdır. Bu nedenle ihracat pazarlarında rekabet edebileceğimiz fiyat oluşturulması ve bürokratik engellerin aşılması açısından gerekli tedbirler alınmalıdır.
Hayvancılık sektörü uzun dönemli politikalara ihtiyaç duyar. Üretici, bu politikaların kalıcı olacağına inanırsa yatırımlarını yapacaktır. Dolayısıyla ihtiyaç duyulan, bu politikalarının desteklerin devam edeceği hususunda üreticiye güvence verilmelidir.
SETBİR olarak görüşümüz; ilgili tüm kesimlerin asgari müştereklerde buluşarak hemfikir kaldığı, uzun vadeye yayılan bir devlet politikası çerçevesinde hayvancılık sektörünün gelişmesi ve ilerlemesidir. Bunun için diğer bir yol da hammadde ve yem fiyatlarını düşürecek tedbirlerin alınmasıdır. Nihai tüketici bazında yem, yem hammaddeleri ile et, süt ve mamullerinde uygulanan KDV oranlarının en alt seviyeye çekilmesi önemli bir başlangıç olacaktır.
Teşhir tamam ama kayıt dışı üretim yapan da unutulmasın
İşlenmiş gıdada özellikle kırmızı ette yaşanan taklit ve tağşiş olaylarını ve bunların kamuoyuna açıklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son dönemde kırmızı et ve süt sektöründe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yeni Gıda Kanunu ile insan sağlığı ve gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla taklit ve tağşiş yapıldığı tespit edilen ürünleri ve bunları üreten firmaları kamuoyuna açıklamaları gündemdedir. Birer vatandaş olarak hepimizin dikkatle izlemekte olduğu bu işlem yıllardır özlemini çektiğimiz bir uygulamadır. Tüketiciyi yanıltan, hileli ürün satan bu firmaların ağır cezalara çarptırılması, üretimlerinin durdurulması tüketici olarak ve temsil ettiğimiz üreticiler adına son derece önemli bir adımdır. SETBİR olarak her zaman desteklediğimiz bu süreç, son dönemde firmaların teşhir edilirken daha hassas davranılması gerektiğini, mevzuatımızdan veya analiz yöntemlerinden kaynaklanan bir takım sorunların bizleri yanlış teşhislere de götürebildiğini, bazı firmaların haksız yere zan altında bırakıldığını veya bırakılabileceğini göstermektedir.
Kırmızı et ürünlerinde tağşişin tespiti amacıyla yapılan histolojik analizlerde, son derece hassas ölçümler yapılıp, iç organ ve yabancı doku varlığı tespit edilmektedir. Dışarıdan ürüne eklenmemiş dahi olsa histolojik muayenede “yabancı doku” ya rastlanabilmektedir. Histolojik muayenede çok az da olsa görülen bu durumu üretimde sakatat kullanılması olarak yorumlamak doğru değildir. Ayrıca denetimler, üretim iznine sahip firmalar için yapılmakta ve açıklanmaktadır. Bu açıklamalar, üretim izni olmayan, kaçak üretim yapan merdiven altı veya kayıt dışı üretim dediğimiz, insan sağlığını hiçe sayan üretim ve ürünleri kapsamamaktadır. Sektörümüz ve halk sağlığımız açısından en büyük sorunu teşkil eden bu kaçak üretimlerle üreticisi, tüketicisi kamu otoritesi el ele vererek farklı yöntemlerle mücadele etmektedir. Piyasada tanınan, adı bilinen ve “marka” olmayı başaran firmaların “marka” imajını korumalarının ne kadar zor olduğu bir gerçektir. Markalar çok büyük sınavlardan geçerek bugünkü seviyelerine ulaşmaktadırlar. Bu nedenle, teşhir konusunda daha hassas davranılması; analizlerin tekrarlanması, firmaya açıklama imkânının tanınması, sonrasında teşhir yöntemine başvurulması istenilen sonuçları sağlamakta daha etkin olacaktır.
Ülkemizdeki kırmızı et sektörünün yakın gelecekte nasıl bir yapıya bürüneceğini ve nasıl bir büyüme sergileyeceğini öngörüyorsunuz?
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Türkiye'nin 2012 yılında %3,3 seviyesinde, 2013 yılında ise %4,6 seviyesinde büyüyeceği tahmininde bulunmuştur. Ülkemizin 2023 tarım vizyonu; tarımsal ekonomik büyüklük açısından dünyanın ilk 5 ülkesi içerisinde yer almak, 150 milyar dolar tarımsal hâsılaya, 40 milyar dolar tarım ihracatına sahip olmaktır. 40 milyar dolarlık hedefimize ulaşmada önemli kalemlerden biri, et ve et ürünleri ile süt ve süt ürünleri sektörlerinin ihracatının artırılmasıdır. Bu nedenle bölgesel bağımlılığımızın azaltılabilmesi amacıyla, Rusya Federasyonu, Belarus ve Kazakistan Ortak Gümrük Birliği’ne söz konusu ürünlerin ihracatı gerçekleştirmek isteyen firmaların, anılan üç ülkenin dışında yer alan ülkelerden oluşan üçüncü ülkeler listesinde yer almalarını temin etmek için ilgili ülke makamları ile girişimler sürdürülmektedir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere, ihracat sektörümüz için önemli bir pazardır. Hayvancılık konusunda gelişmiş tüm ülkelerde bu enstrüman yoğun ve titizlikle uygulanmıştır. İç pazara olumsuz etken olmadan uygulanan bu enstrüman ile başarılar elde edilmiştir. Türkiye’nin gerek Avrupa Birliği üye ülkeleri gerekse Orta Doğu pazarına satışta kalite ve talep konusunda rekabet avantajı bulunan en önemli ürünleri küçükbaş canlı hayvan ve karkas et ihracatıdır. Bu nedenle ihracat pazarlarında rekabet edebileceğimiz fiyatların oluşturulması ve bürokratik engellerin aşılması açısından gerekli tedbirler alınmalıdır. Hayvancılık sektörü uzun dönemli politikalara ihtiyaç duyar. Üretici, bu politikaların kalıcı olacağına inanırsa yatırımlarını yapacaktır. Dolayısıyla ihtiyaç duyulan, bu politikalarının desteklerin devam edeceği hususunda üreticiye güvence verilmesidir. AB'deki gıda sanayinde üretim değerlerine bakıldığında en yüksek üretim değeri et ve süt sanayinde gerçekleşmektedir. Ayrıca AB’nde gıda üretimi, tüketimi ve denetlenmesine yönelik hijyen ve kalite standartlarını belirleyen çok sayıda ve detaylı mevzuat mevcuttur.
AB üyelik sürecinin devam ettiği günümüzde halen, kayıtlı ve modern işletmelerin en büyük rakibi ne yazık ki merdiven altı üretimdir.
SETBİR olarak biliyor ve inanıyoruz ki orta ve uzun vadede, AB üyelik perspektifi göz önünde bulundurularak, her iki sektörü de bütüncül bir şekilde ele alacak bir yaklaşımla Türkiye’nin hem kırmızı et hem de süt sektöründe AB’nin önde gelen aktörlerinden biri olması kuvvetle muhtemeldir. Bunun için kamu kuruluşlarının, sektör temsilcilerinin, farklı büyüklükteki işletmelerin ve üretici kooperatiflerinin politikaların oluşturulması sürecinde birlikte çalışmalar yürütmeleri ve kısa vadeli çözümlerden kaçınarak, uzak görüşlü bir yaklaşımı benimsemeleri gerekmektedir.
SETBİR konsey üyeliğinin iptalini yargıya taşındı
Geçtiğimiz günlerde basında SETBİR’in Ulusal Kırmızı Et Konseyi’ndeki üyeliğinin sona erdiği şeklinde haberler çıkmıştı. Murat Yörük konuyla ilgili şunları belirtti: “Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nde SETBİR olarak tüzel kişi üyesiyiz ve konseyde tüzel kişi temsilcimiz ile yer almaktayız. Var olan temsilcimizi değiştirmek yasal olarak hakkımızdır. Biz Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın uygulamalarını Ulusal Kırmızı Et Konseyi Yönetmeliği çerçevesinde olduğu sürece desteklemekteyiz. Yönetmelik konseyde yer alan tüm tarafların uyması gereken kuralları içermektedir. Bu çerçevede yapılan tüm işlemleri saygıyla karşılıyoruz. Ancak görmüş olduğumuz kadarıyla, yönetmeliğe aykırı işlemler yapılmakta olup, yönetmeliğe aykırı olarak SETBİR’in tüzel kişi temsilci değiştirmesi konsey tarafından yönetim kurulu ve genel kurul üyeliğinden düşmesi olarak yorumlanmıştır. Bunun yönetmeliğe ve mevcut kanunların hepsine aykırı olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla bu hususta SETBİR’in yönetim kurulu ve genel kurul üyeliğinin tescili hukuki yolla çözümlenmeye çalışılmaktadır. Önümüzde Olağanüstü Genel Kurul süreci var. Bu süreç içerisinde de yine konsey tarafından farklı uygulamalar yapılmıştır. Konseye üye olan bazı sanayi alt grubunun gerçek kişi üyeliklerinin iptal edildiği, genel kurul üyeliklerinin yönetmeliğe göre 4 yıllık olarak seçilmiş olmasına rağmen, yeniden genel kurul üyelerinin seçime götürüldüğü gibi tamamen yönetmeliğe aykırı işlemler yürütülmekte olduğu görülmektedir. Bahse konu hukuka aykırı işlemler konseye açmış olduğumuz davada ele alınacak olup bu aşamada SETBİR olarak daha fazla bir yorum yapmayı uygun görmemekteyiz.”