Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Çiğ süt üretimindeki istikrarlı büyüme devam ediyor

Murat Yörük - Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR)




murat_yoruk2012 yılı et ve süt sektörlerinin değerlendirmesini birçok açıdan yapabiliriz. Ancak bence burada konuşulması gereken süt ve et sektörlerinin üreticisinden sanayicisine, tüketicisinden ihracatçısına ya da ithalatçısına bir bütün olarak nasıl yansıdığını göstermemizdir. Süt için baktığımızda TÜİK verileri 2010 yılında 13,5 milyon ton olan süt üretimini 2011 yılında 15 milyon ton olarak vermektedir. 2012 yılında ise sanayiye giden süt miktarında bir artış olduğunu görmekteyiz. TÜİK rakamları, 2012 yılında Ocak-Ekim ayları arasında sanayiye giden inek sütü miktarında bir önceki yılın aynı dönemine göre kadar bir artış olduğunu göstermektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2012 yılı için süt üretiminde %5’lik bir büyüme olacağını varsaymaktadır. Bu şu anlama gelmektedir: 2011 yılında 15 milyon ton olan süt üretimimizin 2012 yılı sonu itibariyle yaklaşık 16 milyon ton civarında olması beklenmektedir.

Bu rakamları vermemin en büyük sebebi, süt sektöründeki çiğ süt üretiminde istikrarlı bir büyümenin sürdüğünü gösteriyor. Geçmiş dönemlere baktığımızda sektörün hayvan sayısı, hayvan verimliliği ya da süt verimi ve üretim miktarlarında istikrarlı bir büyümeyi yakalamış olmamız bizler için sevindirici bir husustur. Ama süt sektörü dediğimizde sadece çiğ süt üretimini ele almamamız gerekiyor. Çiğ sütü ürüne dönüştürmek, bunları içme sütü ya da süt ürünleri olarak tüketiciye ulaştırabilmek, iç ve dış pazarlarda pazarlayabilmek önemlidir. Bu açıdan baktığımızda, istikrarlı büyümenin olumlu etkilerini tüketim ve pazarlama noktalarında da gördüğümüzü söyleyebiliriz. Ancak belki altını çizmemizde fayda gördüğüm bir husus var: Bizlerin tüketim alışkanlıkları ve tüketim miktarları üretim ile aynı seviyelerde ve aynı dönemlerde artış göstermiyor. Mesela mevsimsellik nedeniyle ilkbahar aylarında daha fazla çiğ süt üretip sonbahar aylarında daha kısıtlı süt üretmekteyiz. Ama kişisel tüketimlere baktığımızda tüketimin böyle bir mevsimselliği yansıtmadığını da görüyoruz. Dolayısıyla sektörde stok maliyetlerine, depolama maliyetlerine artı bir maliyet ilave olduğunu da görüyoruz.

Okul Sütü, 2012 yılında tüm ülkemizde başlatılan çok önemli bir uygulamadır. Okul Sütü’nün ana hedefi, süt tüketim alışkanlığı ve okul çağındaki çocuklarımızın protein ihtiyacının karşılanmasıdır. Okul Sütü uygulamasının ilköğretim çağındaki çocukların yanı sıra, okul çağındaki diğer çocuklarımız ve gençlerimiz, yaşlılarımız, okul çağı dışındaki gençlerimiz, genç anneler ve askerler için de uygulanması gereklidir. Bu konudaki her türlü desteği SETBİR olarak vermeye hazırız.

SÜT İHRACATININ ARTIRILMASINA YOĞUNLAŞILMALI
Süt tüketiminin yükseltilmesi için ihracatımızın artırılması da en önemli hedeflerimizden biri olmalıdır. İnek sütü üretiminde 13,8 milyon tonluk üretimimizle dünyada inek sütü üretiminde 8. sırada olmamıza rağmen ne yazık ki ihracatta aynı başarıyı yakalayamıyoruz. 2010 yılında 169 milyon dolar olan süt ve süt ürünleri ihracatımız, 2011 yılında 227 milyon dolara ulaşmıştır. Üretici, sanayici, tüketici üçlü saç ayağında üretimle paralel olarak sanayicinin de iç ve dış pazarda ürününü satması gereklidir. Biz bu üretimle ancak 100 bin ton süt ürünü ihracatı yapabilmekteyiz. Oysa potansiyelimiz en az 200 bin ton ürün ihraç etmemizi gerektirmektedir. İhracat potansiyelimizi, tam olarak değerlendiremiyoruz. Süt tozunun yanı sıra, peynir, tereyağı, içme sütü, yoğurt gibi ürünlere verilecek desteklerle, ihracatımızda önemli bir artış sağlayacağımıza inanıyoruz. Bu nedenle, önümüzdeki günlerde süt ve süt ürünleri ihracatına daha çok önem vermemiz gerektiğinin, özellikle ıslak ürünlerin ihracatına destek gerektiğinin altını önemle çiziyoruz. Piyasa istikrarı için ihracat desteklenmelidir. Çiğ süt üreten üreticinin yanı sıra sütü katma değeri yüksek bir ürüne dönüştürerek bunu pazarlayan sanayicinin de desteklenmesi gereklidir. Süt ve süt ürünleri sektörünün dünyada rekabet edebilir koşullara gelmesi ancak böyle sağlanabilir.

Süt piyasasında istikrar son derece önemlidir. Örneğin ABD ve AB’de süt piyasası istikrar programı uygulanıyor. Bizim de 10-20 yıllık bir dönem içerisinde süt ve süt ürünlerinin ne kadar üretileceği, ne kadar tüketileceği ya da ne kadar ihracata yöneleceği konusunda bir program yapmamız ve devlet desteklerini bu program dahilinde vermemiz gerekmektedir. Bu tek başına bir müdahale kurumu değil, yani sadece piyasaya anlık müdahale eden, anlık sorunları çözen bir kurum değil, doğrudan süt sektöründe uzun vadeli üretim, tüketim, ihracat dengesini belli bir istikrar çerçevesinde yürütmemize olanak sağlayacak bir program olmalıdır. Aslında süt desteklemeleri dediğimizde Bakanlığımızın üreticiye yönelik olarak verdiği destekleri memnuniyetle karşılıyoruz. Süt primi uygulamasının devamından da mutluluk duyuyoruz. Ancak geçmiş dönemlerle litre başına maliyet hesabı üzerinden ödenen primler karşılaştırıldığında son yıllarda üreticinin yem fiyatlarındaki değişiklik nedeniyle orantısal olarak daha az desteklendiğini söylememiz mümkündür.

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN KIRMIZI ET TÜKETİMİMİZ 14 KG
Ette sorunumuz biraz daha farklı. İhtiyacımız olduğu kadar et üretemediğimiz bir gerçek. Aynı zamanda da maliyetlerimiz de yüksek. Ama hayvansal proteinde istikrarı yakalamak, kişi başına et tüketimini artırmak için bazı önlemler alınması gerekiyor. AB’de kişi başına yılda ortalama 45 kg domuz eti tüketimi olması nedeniyle bu ülkeler hayvansal protein açığını bu yolla gidermektedir. Yoksa örneğin Almanya’da domuz eti haricinde kişi başına kırmızı et tüketimi 16 kg’dır. Bizim ülkemizde ise kişi başına kırmızı et tüketimimiz rakamlar değişmekle birlikte yaklaşık 14 kg olarak varsayılmaktadır. Bizler hayvansal protein açığımızı beyaz et tüketimi ile kapatmaya çalışıyoruz. Yapılan hesaplamalarda, balık, kırmızı et, kanatlı eti gibi her türlü hayvansal ürün tüketimi kişi başına yıllık 30 kg olarak hesaplanmaktadır. Bunun sadece kırmızı etten sağlanması durumunda Türkiye’de kırmızı et üretiminin 2,5 milyon ton olması gerekmektedir.

HAMMADDE ÜCRETLERİNDEKİ ARTIŞ YEM İYATLARINI YÜKSELTİYOR
Yem hammadde fiyatlarının düşürülmesi gerekiyor. Çünkü yem en önemli girdidir. Biz kapalı besi yapmaktayız. Bunun için mecburen hayvanları yemle beslemek durumundayız. Yeme bağımlılığımız bulunuyor. Türkiye’nin fiziki yapısına göre otlak imkânlarımız kısıtlıdır. Bunun için mecburen hayvanları kaba yem ile beslemek durumundayız. Hayvanlarımızı kaba yem ile beslemeye devam ettiğimiz takdirde, hayvancılık anlamında meralarda yetişen hayvanlarla rekabet etmemiz mümkün değildir. Hayvancılık desteklemelerinde en önemli faktör yemdir. Türkiye’de sulu tarım yapılan araziler kısıtlı olduğu için yağlı tohumda da dışa bağımlılık yaşamaktayız. Örneğin kaba yem için vazgeçilmez bir hammadde olan soya sulu tarım ile yetiştiriliyor. Ancak Türkiye soyayı yurtdışından ithal etmektedir. Oysa Türkiye’de soya üretilebilir. Bunun için sulu tarım yapılabilecek arazilerimiz mevcuttur. Şu an itibariyle Türkiye’de 5,4 milyon hektar sulu tarım yapılabiliyor. Ancak ülkemizde sulu tarım yapılabilecek alan 8,5 milyon hektardır. Bu değere çıkmak için yatırım yapılmalıdır. Şu an buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar ve soya gibi yem hammaddesi ürünlerin KDV oranı %1’dir. Tüm yem ve yem hammaddesi ürünlerinin gümrük vergisi sıfıra indirilmeli ve KDV oranı ise %1 olarak uygulanmalıdır. Tüm dünyada yem hammadde fiyatları ortalama olarak %25 oranında artmıştır. Dolayısıyla hammadde fiyatlarının artması nedeniyle ülkemizde de yem fiyatları artmıştır.

Et ithalatın başlangıcında yani Nisan 2010’da karma yem fiyatı 450 TL/ton iken et kesim fiyatı 17 TL idi ve tüketicilerin pahalı et tüketmemesi nedeniyle hem canlı hayvan hem de karkas et ithalatı başlatılmıştır. Günümüzde karma yem fiyatı 740 TL/ton olup, et kesim fiyatı ise 14 – 15 TL civarındadır. Besicilerin kar yerine zarar ettikleri ortadadır. Geçtiğimiz yıl kırmızı et ithalatı verileri değerlendirildiğinde, yurtdışına olan bağımlılığımızın %34 olduğu görülürken, 2012 yılının ilk 10 ayına ait veriler değerlendirildiğinde bu bağımlılığın ’e kadar düştüğünü görmekteyiz. 30 Ekim 2012 tarihi itibariyle yürürlüğe giren yeni ithalat vergi oranları ile önümüzdeki dönemde dışa bağımlılığımızın azalacağı öngörüsündeyiz.

Türkiye’nin hayvancılık sektörüne bakıldığında, büyük baş hayvan anlamında Türkiye’nin diğer ülkelerle rekabet etmesi oldukça güç görünüyor. Ancak küçükbaş hayvan anlamında rekabet edebilecek bir konumda olduğumuzu da belirtmek gerekmektedir. Bunun için 5 yıllık bir program oluşturulmalı ve gerekli planlamalar yapılmalıdır.
2012 yılının Aralık ayında Et ve Et Ürünleri Tebliği yayınlandı. Bu tebliğ ile birlikte beyaz et, kırmızı et yani büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan etleri ve bunlardan yapılan her türlü et ürününe ilişkin tek bir tebliğimiz olmuştur. 5 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bu tebliğ 3 ay sonra yürürlüğe girecek. Dolayısıyla halen üretim mevcut tebliğ çerçevesinde yapılmaktadır. Yeni tebliğde sadece bu tebliğin 3 ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiş olup, 3 ay bitiminde yeni tebliğin yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir. Yeni tebliğin üretim, ambalajlama ve piyasaya sürmeye ilişkin koşulları amaç bölümünde yer aldığından doğal olarak piyasada halen sunumda olan ürünleri kapsamadığı değerlendirilmektedir. Zira zaten donmuş ürün, sucuk gibi bazı et ürünlerinin raf ömürlerinin 6 ay gibi bir süre olması nedeniyle yeni tebliğ yürürlüğe girdiğinde piyasada hala daha eski tebliğe göre üretilmiş ürünlerin bulunması kaçınılmazdır. Sanayiciler halen et ürünlerinin üretim ve piyasaya arzında bir duraksama, aksama yaşanmaması için üretimlerine yürürlükte olan tebliğ kapsamında devam edilmektedir. Ancak aldığımız duyumlar yeni tebliğin yürürlüğe girdiği tarihte piyasada mevcut tebliğe göre üretilmiş hiçbir ürünün yer almasına izin verilmeyeceği yönündedir. Bu husus et sanayicileri için tedirginlik yaratmakta ve her iki tebliğin de aynı anda Haziran ayına kadar geçerli olacağına ilişkin bir mevzuatın yayınlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.