Ette yaşanan sağlıksızlıklar ve gıda hileleri
16/04/2013 - 12:24:00
Sadık Çelik - Yönetim Kurulu Başkanı, Keyveni Kurumsal Hazır Yemek
Nestle’nin 3 ülkede pazarladığı 3 ayrı dondurulmuş üründe at eti DNA’sının ortaya çıkmasıyla birlikte et tartışmaları yeniden akla geldi. İsviçreli gıda devi Nestle, İtalya, İspanya ve Fransa’da içinde at DNA’sına rastlanan bazı hazır et ürünlerini piyasadan çektiğini açıkladı. At eti skandalının bir sonraki durağı ise İsveçli mobilya devi İKEA oldu. Çek Cumhuriyeti’nde bulunan bir İKEA mağazasındaki restoranda satılan dondurulmuş İsveç köftelerinde at etine rastlandı. Arkasından IKEA hemen İsveç mağazalarındaki köfte satışını durdurdu.
Olaylardan sonra hem Nestle hem de IKEA, at eti içeren ürünlerin Türkiye’ye gönderilmediği yönünde açıklamalar yapsa da ülkemizde gıda alanında son derece sağlıksız et ürünlerinin varlık gösterdiği acı gerçeğini hatırlamamız için Nestle’ye ihtiyacımız olmadığı kesin. Dana eti yerine at eti, eşek eti, kanatlı hayvan eti, domuz eti, kıyma yerine mdm kıyma kullanılması gibi örnekler artık insanlarımızın karşılaştığı sıradan durumlar haline geldi.
Örneğin dünya genelinde büyüklüğü 2 trilyon doları aşan helal ürün pazarının İngiltere ayağında ortaya çıkan tartışmaların üzerinden henüz çok zaman geçmedi. Cezaevlerine helal sertifikalı et dağıtan bir firmanın ürünlerinde domuz eti çıkması ülkede gıda sektöründe büyük tartışmalara yol açmıştı. Kontrollerde helal gıda olarak mahkûmlara dağıtılan etli börek ve mantılarda domuz DNA'sı tespit edilmesiyle birlikte cezaevlerine dağıtım yapan şirketin anlaşması iptal edildi. Aynı şekilde geçen yıl ülkemizde de gıdada taklit, tağşiş ve hile yoluyla ürünlerinde at, eşek, domuz eti; sosis, sucuk ve et ürünlerinin içinde 0 dana eti kullandığını ilan edip, %50’yi aşan, %85’lere varan oranlarda kanatlı eti; yağlı peynir, kaşar peyniri ve tereyağında ''bitkisel yağ'', nişasta, soya proteini kullanan gıda firmaları yapılan denetimler neticesinde belirlenmiş ve kamuoyuna teşhir edilmiştir. Bu firmaların arasında ünlü markalar da vardır. Bu ve benzeri olaylar son yıllarda sık sık karşımıza çıkıyor. Domuzdan at ve eşek etine kadar her türlü et hilesiyle market raflarında karşılaşmamız işten bile değil.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‘nca gerçekleştirilen son düzenlemeye göre bundan sonra kanatlı etle kırmızı et karıştırılarak ürün elde edilmeyecek, ancak kırmızı etler ve kanatlı etler kendi içinde karıştırılabilecek. Tavuk-hindi eti ya da dana-koyun eti karışımından sosis, salam, sucuk üretilebilecek. Şüphesiz ki bu, sevindirici bir haber. Ancak yeterli değil. Hijyen ve kalite açmazları tüm tehlikesiyle gıda alanında öylece durmaya devam ediyor. Gıda üretiminin olmazsa olmazı kalite ve hijyen uygulamalarının yanından bile geçilmeyen üretimler ve pazarlama faaliyetleri aracılığıyla insan yaşamları üzerine oynanan kumarların haddi hesabı yok.
Bu noktada ucuz fiyat uğruna maliyetlerin aşağı çekilerek kalitenin düşürülmesi de insan hayatıyla oynamanın diğer bir adı olarak beliriyor. Örneğin kemiksiz etin kilosu 20-35 TL arasında değişirken, 10 TL’ye sağlıklı ve hilesiz sucuk satın alabilmenin mümkün olmayacağı aşikârdır. Tatlandırıcılar, koruyucu maddeler, aşırı tuz gibi gıdaların içine giren, el ve göz yordamıyla kontrolsüzce ve bilinçsizce kullanılan sağlıksızlıklar da aynı şekilde insanlar için yaşamsal tehditlerin en önemlileri arasındadır.
Vücudumuza giren çok çeşitli, kaliteden, hijyenden yoksun, genetiğiyle oynanmış gıdaların, genetiğiyle oynanmış yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et ve sütün bedenimizde hangi onarılmaz yara ve hasarlara yol açtığı tam olarak bilinmiyor, tahmin edilemiyor ve bizler bu şekilde her gün yeni bir tür dâhili hastalığa kapı aralıyoruz. Kalite kaygısı olmayan firmalarca sağlıksız koşullarda üretilen gıdaların obeziteden, kalp-damar hastalıklarına kadar ne derece ciddi sağlık sorunlarına yol açtığından sürekli olarak bahsetmeye ve bu konuda toplumsal bilinci uyanık tutmaya gayret ediyoruz. Tüm bu sağlıksız, yetersiz, dengesiz ve kötü beslenmeye bağlı olarak Türkiye’nin ödediği yıllık faturanın 60-65 milyar TL olduğu da tahmin edilmektedir.
İnsan sağlığını ve insan canını hiçe sayan bu üretim biçimlerinin güçlü denetimler eşliğinde sektörden daha fazla vakit kaybetmeden ayıklanması, sağlık kapkaççılığının ve sağlık terörünün kökünün kurutulması için daha fazla çaba harcanması ve nesillerin sağlıklı devamlılığı için bunun mutlak surette gerçekleştirilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Elbette tüm sorumluluğu devlete yıkmak ve devletten beklemek de doğru olmayacaktır. Bu noktada tüketicinin de bilinçli ve duyarlı davranmasının ve elbette üreticilerin sorumluluklarının farkında olmasının ve tüm bunlarla birlikte devletin denetimlerini sıklaştırmasının önemi büyüktür.
Olaylardan sonra hem Nestle hem de IKEA, at eti içeren ürünlerin Türkiye’ye gönderilmediği yönünde açıklamalar yapsa da ülkemizde gıda alanında son derece sağlıksız et ürünlerinin varlık gösterdiği acı gerçeğini hatırlamamız için Nestle’ye ihtiyacımız olmadığı kesin. Dana eti yerine at eti, eşek eti, kanatlı hayvan eti, domuz eti, kıyma yerine mdm kıyma kullanılması gibi örnekler artık insanlarımızın karşılaştığı sıradan durumlar haline geldi.
Örneğin dünya genelinde büyüklüğü 2 trilyon doları aşan helal ürün pazarının İngiltere ayağında ortaya çıkan tartışmaların üzerinden henüz çok zaman geçmedi. Cezaevlerine helal sertifikalı et dağıtan bir firmanın ürünlerinde domuz eti çıkması ülkede gıda sektöründe büyük tartışmalara yol açmıştı. Kontrollerde helal gıda olarak mahkûmlara dağıtılan etli börek ve mantılarda domuz DNA'sı tespit edilmesiyle birlikte cezaevlerine dağıtım yapan şirketin anlaşması iptal edildi. Aynı şekilde geçen yıl ülkemizde de gıdada taklit, tağşiş ve hile yoluyla ürünlerinde at, eşek, domuz eti; sosis, sucuk ve et ürünlerinin içinde 0 dana eti kullandığını ilan edip, %50’yi aşan, %85’lere varan oranlarda kanatlı eti; yağlı peynir, kaşar peyniri ve tereyağında ''bitkisel yağ'', nişasta, soya proteini kullanan gıda firmaları yapılan denetimler neticesinde belirlenmiş ve kamuoyuna teşhir edilmiştir. Bu firmaların arasında ünlü markalar da vardır. Bu ve benzeri olaylar son yıllarda sık sık karşımıza çıkıyor. Domuzdan at ve eşek etine kadar her türlü et hilesiyle market raflarında karşılaşmamız işten bile değil.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‘nca gerçekleştirilen son düzenlemeye göre bundan sonra kanatlı etle kırmızı et karıştırılarak ürün elde edilmeyecek, ancak kırmızı etler ve kanatlı etler kendi içinde karıştırılabilecek. Tavuk-hindi eti ya da dana-koyun eti karışımından sosis, salam, sucuk üretilebilecek. Şüphesiz ki bu, sevindirici bir haber. Ancak yeterli değil. Hijyen ve kalite açmazları tüm tehlikesiyle gıda alanında öylece durmaya devam ediyor. Gıda üretiminin olmazsa olmazı kalite ve hijyen uygulamalarının yanından bile geçilmeyen üretimler ve pazarlama faaliyetleri aracılığıyla insan yaşamları üzerine oynanan kumarların haddi hesabı yok.
Bu noktada ucuz fiyat uğruna maliyetlerin aşağı çekilerek kalitenin düşürülmesi de insan hayatıyla oynamanın diğer bir adı olarak beliriyor. Örneğin kemiksiz etin kilosu 20-35 TL arasında değişirken, 10 TL’ye sağlıklı ve hilesiz sucuk satın alabilmenin mümkün olmayacağı aşikârdır. Tatlandırıcılar, koruyucu maddeler, aşırı tuz gibi gıdaların içine giren, el ve göz yordamıyla kontrolsüzce ve bilinçsizce kullanılan sağlıksızlıklar da aynı şekilde insanlar için yaşamsal tehditlerin en önemlileri arasındadır.
Vücudumuza giren çok çeşitli, kaliteden, hijyenden yoksun, genetiğiyle oynanmış gıdaların, genetiğiyle oynanmış yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et ve sütün bedenimizde hangi onarılmaz yara ve hasarlara yol açtığı tam olarak bilinmiyor, tahmin edilemiyor ve bizler bu şekilde her gün yeni bir tür dâhili hastalığa kapı aralıyoruz. Kalite kaygısı olmayan firmalarca sağlıksız koşullarda üretilen gıdaların obeziteden, kalp-damar hastalıklarına kadar ne derece ciddi sağlık sorunlarına yol açtığından sürekli olarak bahsetmeye ve bu konuda toplumsal bilinci uyanık tutmaya gayret ediyoruz. Tüm bu sağlıksız, yetersiz, dengesiz ve kötü beslenmeye bağlı olarak Türkiye’nin ödediği yıllık faturanın 60-65 milyar TL olduğu da tahmin edilmektedir.
İnsan sağlığını ve insan canını hiçe sayan bu üretim biçimlerinin güçlü denetimler eşliğinde sektörden daha fazla vakit kaybetmeden ayıklanması, sağlık kapkaççılığının ve sağlık terörünün kökünün kurutulması için daha fazla çaba harcanması ve nesillerin sağlıklı devamlılığı için bunun mutlak surette gerçekleştirilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Elbette tüm sorumluluğu devlete yıkmak ve devletten beklemek de doğru olmayacaktır. Bu noktada tüketicinin de bilinçli ve duyarlı davranmasının ve elbette üreticilerin sorumluluklarının farkında olmasının ve tüm bunlarla birlikte devletin denetimlerini sıklaştırmasının önemi büyüktür.