BYSD’den uyarı: Raflarımız paketlenmiş ithal yağlarla dolacak
16/05/2013 - 12:37:00
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği’nin (BYSD) 36. Olağan Genel Kurulu’nda yeniden başkanlığa seçilen A. Edip Uğur, Türkiye’nin ihtiyacı olan yağın %75’e yakın kısmını ithalatla karşıladığını belirterek, “Türkiye eğer yağlı tohum üretimini artırmazsa, yarın raflarımızda paketlenmiş hazır ithal yağları görebiliriz. O yüzden yağlı tohum üretimini artırmamız şart!” dedi.
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği (BYSD) 36. Olağan Genel Kurulu, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın katılımıyla 4 Nisan günü Ankara’da gerçekleştirildi. Seçim sonucu oluşan yeni Yönetim Kurulu’nun ilk toplantısında Ahmet Edip Uğur, yeniden BYSD Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildi. Ankara Sheraton Otel’deki Genel Kurul’un açılış konuşmasını yapan BYSD Yönetim Kurulu Başkanı A. Edip Uğur, 2012 yılında Türkiye’nin toplam ham yağ arzının 2 milyon 486 bin ton olarak gerçekleştiğini belirterek, “Bunun 680 bin tonunu Türkiye’de üretilen yağlı tohumlardan elde ettik. İthal ham yağ toplamı ise 1 milyon 323 bin ton oldu. 483 bin ton ham yağı da ithal yağlı tohumlardan üreterek piyasaya arz ettik. Demek oluyor ki, ihtiyacımız olan yağın %75’e yakın kısmını ithalatla karşılayabiliyoruz” dedi.
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 2012 yılında 2 milyon 131 bin ton yağlı tohum, 1 milyon 325 bin ton ham yağ, 1 milyon 880 bin ton da küspe ithal ettiğini, toplamda 5 milyon 336 bin tonu bulan bu ithalat için yurtdışına 3 milyar 636 milyon dolar döviz ödendiğini vurgulayan Uğur, 2012 yılında likit yağ ve margarinde toplam ihracat gelirinin ise 1 milyar 108 milyon dolar olduğunu ifade etti… Türkiye’nin bu alandaki en önemli sorununun “yağlı tohum üretimini artıramamak” olduğunu dile getiren Uğur, yağlı tohum üreten ülkelerde kurulmakta olan yüksek kapasiteli tesisler nedeniyle yağlı tohum ithalatının giderek olanaksız hale geldiğini belirterek şunları söyledi:
“İthalat yaptığımız bütün ülkelerde, Rusya’da, Ukrayna’da yeni yeni tesisler kuruldu. Hepsi katma değerin kendi ülkelerinde kalması için yağlı tohum ihracatına vergi koyuyor. Diyor ki: ‘Ayçiçeği ihraç edersen vergisi var, ama ham yağ haline getirip ihraç edersen yok!’ Bu durumda endişemiz o ki, bu ülkelerde modern rafine tesisleri de kurulduğunda bu sefer ham yağa da vergi koyacak ve diyecekler ki: ‘Ancak mamul yağ satarsan vergi yok!’ Dolayısıyla, Türkiye eğer yağlı tohum üretimini artırmazsa, yarın raflarımızda paketlenmiş hazır ithal yağları görebiliriz! O yüzden yağlı tohum üretimini artırmamız şart. Diğer bir sorunumuz da, organize mağazaların baskısı nedeniyle sektörümüzün maliyetin altında yağ satışı yapmak durumunda kalmasıdır. Ayrıca DİR (Dahilde İşleme Rejimi) kapsamında gelen ithal ayçiçek ham yağı miktarının ihraç edilen yağdan fazla olması piyasa dengelerini bozmaktadır. 2012 yılında DİR kapsamında 660 bin ton ayçiçeği ham yağı ithalatına karşılık 560 bin ton ayçiçek yağı ihracatı yapılmıştır. Dolayısıyla DİR kapsamında gelen yağların bir kısmının iç piyasada satışa sunulduğu anlaşılıyor; bu durum sektörde ciddi rahatsızlık sebebidir. Yine aynı şekilde boyacıların sınai amaçlarla ithal ettiği yağlar da sıfır gümrüklü olarak yurda giriyor. Bunlar da iç piyasaya sunulursa o da aynı bir sıkıntı kaynağı olacaktır.”
AYÇİÇEĞİNE YÜKSEK DESTEK VE KORUMA ŞART!
BYSD Başkanı A. Edip Uğur, Türkiye’nin yağlı tohum üretimindeki yetersizliğine çare olabilecek en önemli araçlardan birinin, “yüksek yağ oranına sahip ve Türk çiftçisinin ekim alışkanlığı edindiği bir ürün olan ayçiçeğinde üretimi artırmak” olduğunu, bunu sağlamak için de ayçiçeği üretimini yüksek prim desteği ve yüksek gümrük vergisiyle korumak gerektiğini söyledi. Uğur şöyle konuştu:
“Türkiye’nin şu anda 1 milyon ton olan ayçiçeği üretimini artırıp en az 1 milyon ton daha ayçiçeği üretmesi gerekiyor. Bunu sağlamak için ayçiçeği tohumuna yönelik destekler artırılmalı, en azından kanola ve aspir seviyesine çıkarılmalıdır. Şu anda mısıra kilosunda 4 kuruş prim uygulanıyor, buğdayda ve diğer tahıllarda da kilosuna 5 kuruş prim var. Ancak hububatlar, mısır olsun, buğday olsun, yüksek vergilerle korunabiliyor. Buğdayın gümrüğü fiyatlar yükseldiği zaman sıfıra kadar indiriliyor, fiyatlar düştüğü zaman ise yerli üreticiyi korumak için 0’e kadar yükseltebiliyorsunuz. Aynı uygulama mısırda da var. Fakat ayçiçeğinde maksimum gümrük vergisi %24… Öyle olunca da koruyamıyorsunuz. Bu sefer referans fiyatlar devreye giriyor. Fakat neticede ayçiçeğinin priminin düşük olması sebebiyle ülke olarak ayçiçeğini fazla üretemiyoruz. Onun için ayçiçeğinde primin en az kanola ve aspir kadar olması gerektiğini düşünüyoruz. Diğer taraftan şeker pancarı ekim alanlarında münavebede yağlı tohum ekimi yapılması da üretimi artırmaya ciddi katkı yapacaktır. Ancak bunun için de Türkiye’nin öncelikle şeker meselesini çözmesi gerekiyor. Şekerden devletin çıkması, serbest piyasa ekonomisi koşullarında şeker piyasasının oluşması lazım. Böyle olmadığı için bugün 1 milyon 400 bin hektar şeker pancarı ekilebilen alan var; münavebeyle ekildiğinden, dört yılda bir nöbet geldiğinde her yıl 350 bin hektar kullanılıyor. Bunun 500 bin hektarı yağlı tohuma kullanılsa biz yağ açığımızı rahatlıkla kapatırız.”
BUĞDAY İTHALATINDA YÜKSEK GÜMRÜK VERGİSİ OLABİLİR AMA AYÇİÇEĞİNDE?
Genel Kurul’un açılış oturumuna katılan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Türkiye’nin yağlı tohumlarda üretici ülkeler arasında yer almasına rağmen, bu alandaki gereksinimini kendi olanaklarıyla yeterince karşılayamadığını belirtti. Bitkisel yağlarda yerli üretimin tüketimi karşılama oranının %30-35 dolayında kaldığına işaret eden Yazıcı, olumlu iklim ve toprak özelliklerine rağmen bitkisel yağ üretiminde önemli ölçüde dışa bağımlı bir ülke olmaktan çıkabilmek için yağlı tohum ekim alanlarını mutlaka artırmak gerektiğini belirtti. Bu hedef doğrultusunda 10, 20, 50 yıllık projeksiyonlar yapmak zorunluluğu olduğunu dile getiren Bakan Yazıcı, yerli ayçiçeği tohumu üretiminin artırılmasına katkı vermek üzere “ithalatta yüksek gümrük vergisi” beklentisini de şöyle değerlendirdi:
“Buğdaydaki yüksek gümrük vergisi ile bu alanı kıyaslıyorsunuz ama buğdayda bizim üretimimiz bir hayli yüksek. Geçen yılki rakamlara göre sanırım 20-22 milyon ton civarında bir buğday üretimimiz var. Dolayısıyla ihtiyaçtan fazla üretim yapılan bir alanda elbette ki ithalattaki vergi oranları farklı olacaktır. Ama ayçiçeğinde olduğu gibi - ihtiyacınızı karşılama noktasında - üretiminiz yeterli değilse, tüketici konumundaki insanın ihtiyacını karşılayacak ürünün de bir şekilde temin edilmesi gerekir. Dolayısıyla bir taraftan üreticimizi korurken, gümrük vergileri oranını belirlemede diğer hususu da gözden kaçırmayacağız.”
DAHİLDE İŞLEME REJİMİ İNCELENİYOR
BYSD Başkanı A. Edip Uğur’un yakındığı bir diğer alan olan, “DİR kapsamında gelen yağların bir kısmının iç piyasada satışa sunulduğu” iddialarına da değinen Bakan Yazıcı, ihraç şartıyla - vergi kolaylığından yararlanarak - getirilen ürünlerin ihraç edilmeyip iç piyasaya aktarılmasının haksız kazanca, haksız rekabete ve büyük ekonomik kayıplara yol açtığını ifade ederek, “DİR rejimi bizim dış ticaretimizin %50’ye yakın kısmını gerçekleştirdiğimiz bir uygulama… Dünyada dış ticaretinin %50’sini DİR kapsamında gerçekleştiren başka bir ülke yok. Bu şekilde pozitif bir tarafı da var, ama çok da sorunlu ve suistimale çok müsait bir alan. Onun için şu anda sektörel bazda olmak üzere, sistemin bütünü itibarıyla bir sorgulama süreci gerçekleştiriyoruz. Denetim elemanlarımız rehberlik misyonları önde olmak üzere, bu alana ilişkin uygulamaları 1 - 1.5 yıldır izliyor ve rapora dönüştürüyor. Belki yakın bir zamanda ekonomi ile ilgili özel mahfillerle bu konuyu bir kez daha tartışacağız.” diye konuştu.
RAFİNE BİTKİSEL YAĞDA GDO RİSKİ OLMAZ!
BYSD 36. Olağan Genel Kurulu’nda “Yemeklik Bitkisel Yağ Kalitesi” ile ilgili bir sunum gerçekleştiren Yağ Bilimi ve Teknolojisi Derneği (YABİTED) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Aziz Tekin, toplumdaki yanlış algılama nedeniyle mısır özü ve soya yağından her söz açıldığında mutlaka GDO’larla bağlantı kurulduğunu, rafine olarak tüketilen bitkisel yağların GDO riski taşımayacağının bilinmesi gerektiğini söyledi. Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcılığı görevini de sürdüren Prof. Dr. Tekin, rafinasyon işleminin tüm GDO materyalini (protein veya gen) yağdan uzaklaştırdığını, bu nedenle rafine bitkisel yağlar üzerinde yapılan çalışmalarda – bunlar GDO’lu tohumlardan üretilmiş bile olsa - GDO tespit edilemediğini söyledi.
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 2012 yılında 2 milyon 131 bin ton yağlı tohum, 1 milyon 325 bin ton ham yağ, 1 milyon 880 bin ton da küspe ithal ettiğini, toplamda 5 milyon 336 bin tonu bulan bu ithalat için yurtdışına 3 milyar 636 milyon dolar döviz ödendiğini vurgulayan Uğur, 2012 yılında likit yağ ve margarinde toplam ihracat gelirinin ise 1 milyar 108 milyon dolar olduğunu ifade etti… Türkiye’nin bu alandaki en önemli sorununun “yağlı tohum üretimini artıramamak” olduğunu dile getiren Uğur, yağlı tohum üreten ülkelerde kurulmakta olan yüksek kapasiteli tesisler nedeniyle yağlı tohum ithalatının giderek olanaksız hale geldiğini belirterek şunları söyledi:
“İthalat yaptığımız bütün ülkelerde, Rusya’da, Ukrayna’da yeni yeni tesisler kuruldu. Hepsi katma değerin kendi ülkelerinde kalması için yağlı tohum ihracatına vergi koyuyor. Diyor ki: ‘Ayçiçeği ihraç edersen vergisi var, ama ham yağ haline getirip ihraç edersen yok!’ Bu durumda endişemiz o ki, bu ülkelerde modern rafine tesisleri de kurulduğunda bu sefer ham yağa da vergi koyacak ve diyecekler ki: ‘Ancak mamul yağ satarsan vergi yok!’ Dolayısıyla, Türkiye eğer yağlı tohum üretimini artırmazsa, yarın raflarımızda paketlenmiş hazır ithal yağları görebiliriz! O yüzden yağlı tohum üretimini artırmamız şart. Diğer bir sorunumuz da, organize mağazaların baskısı nedeniyle sektörümüzün maliyetin altında yağ satışı yapmak durumunda kalmasıdır. Ayrıca DİR (Dahilde İşleme Rejimi) kapsamında gelen ithal ayçiçek ham yağı miktarının ihraç edilen yağdan fazla olması piyasa dengelerini bozmaktadır. 2012 yılında DİR kapsamında 660 bin ton ayçiçeği ham yağı ithalatına karşılık 560 bin ton ayçiçek yağı ihracatı yapılmıştır. Dolayısıyla DİR kapsamında gelen yağların bir kısmının iç piyasada satışa sunulduğu anlaşılıyor; bu durum sektörde ciddi rahatsızlık sebebidir. Yine aynı şekilde boyacıların sınai amaçlarla ithal ettiği yağlar da sıfır gümrüklü olarak yurda giriyor. Bunlar da iç piyasaya sunulursa o da aynı bir sıkıntı kaynağı olacaktır.”
AYÇİÇEĞİNE YÜKSEK DESTEK VE KORUMA ŞART!
BYSD Başkanı A. Edip Uğur, Türkiye’nin yağlı tohum üretimindeki yetersizliğine çare olabilecek en önemli araçlardan birinin, “yüksek yağ oranına sahip ve Türk çiftçisinin ekim alışkanlığı edindiği bir ürün olan ayçiçeğinde üretimi artırmak” olduğunu, bunu sağlamak için de ayçiçeği üretimini yüksek prim desteği ve yüksek gümrük vergisiyle korumak gerektiğini söyledi. Uğur şöyle konuştu:
“Türkiye’nin şu anda 1 milyon ton olan ayçiçeği üretimini artırıp en az 1 milyon ton daha ayçiçeği üretmesi gerekiyor. Bunu sağlamak için ayçiçeği tohumuna yönelik destekler artırılmalı, en azından kanola ve aspir seviyesine çıkarılmalıdır. Şu anda mısıra kilosunda 4 kuruş prim uygulanıyor, buğdayda ve diğer tahıllarda da kilosuna 5 kuruş prim var. Ancak hububatlar, mısır olsun, buğday olsun, yüksek vergilerle korunabiliyor. Buğdayın gümrüğü fiyatlar yükseldiği zaman sıfıra kadar indiriliyor, fiyatlar düştüğü zaman ise yerli üreticiyi korumak için 0’e kadar yükseltebiliyorsunuz. Aynı uygulama mısırda da var. Fakat ayçiçeğinde maksimum gümrük vergisi %24… Öyle olunca da koruyamıyorsunuz. Bu sefer referans fiyatlar devreye giriyor. Fakat neticede ayçiçeğinin priminin düşük olması sebebiyle ülke olarak ayçiçeğini fazla üretemiyoruz. Onun için ayçiçeğinde primin en az kanola ve aspir kadar olması gerektiğini düşünüyoruz. Diğer taraftan şeker pancarı ekim alanlarında münavebede yağlı tohum ekimi yapılması da üretimi artırmaya ciddi katkı yapacaktır. Ancak bunun için de Türkiye’nin öncelikle şeker meselesini çözmesi gerekiyor. Şekerden devletin çıkması, serbest piyasa ekonomisi koşullarında şeker piyasasının oluşması lazım. Böyle olmadığı için bugün 1 milyon 400 bin hektar şeker pancarı ekilebilen alan var; münavebeyle ekildiğinden, dört yılda bir nöbet geldiğinde her yıl 350 bin hektar kullanılıyor. Bunun 500 bin hektarı yağlı tohuma kullanılsa biz yağ açığımızı rahatlıkla kapatırız.”
BUĞDAY İTHALATINDA YÜKSEK GÜMRÜK VERGİSİ OLABİLİR AMA AYÇİÇEĞİNDE?
Genel Kurul’un açılış oturumuna katılan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Türkiye’nin yağlı tohumlarda üretici ülkeler arasında yer almasına rağmen, bu alandaki gereksinimini kendi olanaklarıyla yeterince karşılayamadığını belirtti. Bitkisel yağlarda yerli üretimin tüketimi karşılama oranının %30-35 dolayında kaldığına işaret eden Yazıcı, olumlu iklim ve toprak özelliklerine rağmen bitkisel yağ üretiminde önemli ölçüde dışa bağımlı bir ülke olmaktan çıkabilmek için yağlı tohum ekim alanlarını mutlaka artırmak gerektiğini belirtti. Bu hedef doğrultusunda 10, 20, 50 yıllık projeksiyonlar yapmak zorunluluğu olduğunu dile getiren Bakan Yazıcı, yerli ayçiçeği tohumu üretiminin artırılmasına katkı vermek üzere “ithalatta yüksek gümrük vergisi” beklentisini de şöyle değerlendirdi:
“Buğdaydaki yüksek gümrük vergisi ile bu alanı kıyaslıyorsunuz ama buğdayda bizim üretimimiz bir hayli yüksek. Geçen yılki rakamlara göre sanırım 20-22 milyon ton civarında bir buğday üretimimiz var. Dolayısıyla ihtiyaçtan fazla üretim yapılan bir alanda elbette ki ithalattaki vergi oranları farklı olacaktır. Ama ayçiçeğinde olduğu gibi - ihtiyacınızı karşılama noktasında - üretiminiz yeterli değilse, tüketici konumundaki insanın ihtiyacını karşılayacak ürünün de bir şekilde temin edilmesi gerekir. Dolayısıyla bir taraftan üreticimizi korurken, gümrük vergileri oranını belirlemede diğer hususu da gözden kaçırmayacağız.”
DAHİLDE İŞLEME REJİMİ İNCELENİYOR
BYSD Başkanı A. Edip Uğur’un yakındığı bir diğer alan olan, “DİR kapsamında gelen yağların bir kısmının iç piyasada satışa sunulduğu” iddialarına da değinen Bakan Yazıcı, ihraç şartıyla - vergi kolaylığından yararlanarak - getirilen ürünlerin ihraç edilmeyip iç piyasaya aktarılmasının haksız kazanca, haksız rekabete ve büyük ekonomik kayıplara yol açtığını ifade ederek, “DİR rejimi bizim dış ticaretimizin %50’ye yakın kısmını gerçekleştirdiğimiz bir uygulama… Dünyada dış ticaretinin %50’sini DİR kapsamında gerçekleştiren başka bir ülke yok. Bu şekilde pozitif bir tarafı da var, ama çok da sorunlu ve suistimale çok müsait bir alan. Onun için şu anda sektörel bazda olmak üzere, sistemin bütünü itibarıyla bir sorgulama süreci gerçekleştiriyoruz. Denetim elemanlarımız rehberlik misyonları önde olmak üzere, bu alana ilişkin uygulamaları 1 - 1.5 yıldır izliyor ve rapora dönüştürüyor. Belki yakın bir zamanda ekonomi ile ilgili özel mahfillerle bu konuyu bir kez daha tartışacağız.” diye konuştu.
RAFİNE BİTKİSEL YAĞDA GDO RİSKİ OLMAZ!
BYSD 36. Olağan Genel Kurulu’nda “Yemeklik Bitkisel Yağ Kalitesi” ile ilgili bir sunum gerçekleştiren Yağ Bilimi ve Teknolojisi Derneği (YABİTED) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Aziz Tekin, toplumdaki yanlış algılama nedeniyle mısır özü ve soya yağından her söz açıldığında mutlaka GDO’larla bağlantı kurulduğunu, rafine olarak tüketilen bitkisel yağların GDO riski taşımayacağının bilinmesi gerektiğini söyledi. Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcılığı görevini de sürdüren Prof. Dr. Tekin, rafinasyon işleminin tüm GDO materyalini (protein veya gen) yağdan uzaklaştırdığını, bu nedenle rafine bitkisel yağlar üzerinde yapılan çalışmalarda – bunlar GDO’lu tohumlardan üretilmiş bile olsa - GDO tespit edilemediğini söyledi.