Brexit Türkiye için fırsat mı, yoksa kriz mi?
20/10/2016 - 13:56:00
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması dünyayı olduğu kadar Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Peki bu süreç nasıl yansıyacak, Türkiye Brexit’i fırsata çevirebilecek mi? Hazırladığımız haberde bunun yanıtlarını aramaya çalıştık.
İngiltere’nin geçtiğimiz haziranda Avrupa Birliği’nden çıkma kararı alması dünyada şok etkisi yaratmıştı. Brexit kararı ülkede hükümetin değişmesine neden olurken, siyasetten ekonomiye, spordan tarıma kadar birçok sektörde bundan sonraki süreçte nelerin yaşanabileceğine dair bir belirsizlik yaşanıyor. İngiltere Başbakanı Theresa May geçtiğimiz günlerde ülkesinin Avrupa Birliği'ndan ayrılma sürecini (Brexit), Mart sonuna kadar resmen başlatacağını açıkladı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre, 629 milyar dolar ithalatına rağmen 2015’te 466 milyar dolar ihracat yapan İngiltere’nin en büyük pazarı yine AB ülkeleri olurken, ancak ithalatındaki %74’lük orana karşın ihracatında AB’nin oranı %44 seviyelerinde kaldı. Türkiye, İngiltere’nin ihracatında sadece %1,2 pay almış, ihracat yapısında ABD, Çin ve diğer ülkelerin ithalata kıyasla yüksek oranları, ihracattaki pazar çeşitliliğine dikkat çekmektedir. Son yıllarda ciddi bir artış eğilimde olan İngiltere’ye ihracatımız, 2015 yılında 10,6 milyar dolar seviyesi ile toplam ihracatımızdan %7,3 pay almış, Irak’ı geride bırakarak Almanya’dan sonra en çok ihracat yaptığımız ikinci ülke seviyesine çıkmıştır. Ülkemiz 2015 yılında İngiltere’ye 375 milyon dolarlık gıda ihracatı yaparken, aynı dönemde 70 milyon dolarlık gıda ithalatı gerçekleştirdi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma kararını, tarihi öneme sahip bir gelişme olarak değerlendirirken, bu durumun Türkiye’nin AB ve İngiltere’ye gerçekleştirdiği ihracatı etkilemeyeceğini bildirdi. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ise İngiltere’deki referandumdan çıkan sonucu ‘tarihi bir kırılma’ olarak nitelendirdi ve ekledi: “2017 yılı içinde AB ile Gümrük Birliği’nin yenilenmesi, full entegrasyon ve ekonomik bir bağlılık anlamında bir anlaşmaya doğru geçeceğiz.”
BREXIT GIDA SANAYİNE NASIL YANSIYACAK?
Türkiye Gıda ve İçecek Denekleri Federasyonu’nun (TGDF) web sayfasında Brexit’in olası etkileriyle ilgili yayınlanan çalışmada önemli şu saptamalar bulunuyor. İngiltere’nin AB’den ayrılması sonrası gıda endüstrisi ve ilgili sektörlerin nasıl etkileneceğini değerlendiren piyasa analistlerine göre, endüstride mevzuatta ve istihdamla ilgili yasalarda değişiklikler olabilir. Ancak en önemli değişiklikler ticaret konusunda yaşanacak. Brexit için gerçekleşebilecek 3 senaryo var:
· Kanada modeline benzer şekilde, AB ile yapılacak bir serbest ticaret anlaşması,
· Dünya Ticaret Örgütü’nin (WTO) mevcut düzenlemelerinin uygulanması,
· Ticaretin özgürleşmesi.
İngiltere Gıda ve İçecek Becerileri Ulusal Akademisi (NSAFD) Başkanı Paul Wilkinson’a göre Brexit, İngiltere’deki gıda ve içecek üreticileri için ihracatları arttırma yönünde benzersiz fırsatlar sunuyor. Bununla birlikte sektörün AB’nin fazla bürokrasisinden kurtularak gelişmesine olanak tanıyor. Wilkinson, “gıda ve içecek üreticileri ilginç bir değişim yaşıyor. Vatandaşların AB’den ayrılma kararı sonrasında, dünyadaki yeni rolümüze alışıyoruz. Ben, gıda sektöründen birçok arkadaşımın aksine bu kararı tam anlamıyla destekliyordum” şeklinde konuştu.
BREXIT GIDA FİYATLARINI ETKİLER Mİ?
Analistlere göre, yukarda bahsedilen senaryoların en önemli etkisi, fiyatlar üzerinde olacak. Ticaretin özgürleşmesi dışındaki 2 senaryonun gerçekleşmesi durumunda, gıda fiyatlarının %5 ile %8 civarında artması bekleniyor. AB fiyatlarının dünya piyasalarının üzerinde olmasının nedeni ise AB’nin birlik dışından yapılan tarımsal ithalata uyguladığı ortalama ,2’lik gümrük oranı. Ancak bu oran yanıltıcı olabilir. Gümrük oranı peynir ve şarap ithalatında %30-40, bazı et çeşitlerinde ise %70-90 arasında değişiyor. Düşük gümrük vergisi, İngiliz çiftçilerin ürettiği et ve tavuk ürünlerinde sırasıyla ve %7’lik bir düşüşe neden olabilir. Mevcut ‘doğrudan sübvansiyon’ların azalması yönündeki bir baskı, İngiltere’deki çiftçiler üzerinde büyük etki oluşturabilir. Doğrudan sübvansiyonlar, ortalamada 17.000 avro ile 36.000 avro arasında yıllık yardım alan birçok çiftçinin iş modelinin önemli bir parçası. Bu sübvansiyonların ortadan kalkma ihtimali, oylamayı AB ile devam etme yönünde etkileyebilir.
Ekonomi ve gıda sektörlerinden bazı önemli isimler Brexit’in Türkiye’ye ve gıda sanayine etkilerini dergimize şöyle değerlendirdi:
BİRLEŞİK KRALLIK’IN ALIM GÜCÜ DÜŞEBİLİR
Tarık Tezel
SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı
Referandum sonucunun duyurulmasından beri Pound değerinin Euro’ya karşı düşüşü, Birleşik Krallık ürünlerini Avrupa pazarında daha rekabetçi yapacaktır. Birleşik Krallık’ın tarım sektörü, 65 milyona yaklaşan nüfusunun gıda ihtiyacının yaklaşık üçte ikisini karşılayabilmektedir. Yani Birleşik Krallık gıda ithal eden bir ülkedir.Türkiye’nin Birleşik Krallık’ın gıda ithalatından aldığı pay ise %1 ile oldukça düşük seviyededir. Aslan payı halen tekstil sektörünün olsa da, meyve-sebze Türkiye ile Birleşik Krallık arasında yapılan önemli ticaret ürünleri arasında yer almaktadır. Birleşik Krallık’a her yıl 200 milyon Pound’un üzerinde gıda ürünü ihraç edilmektedir. Ülkemizden Birleşik Krallık’a ihraç edilen gıda ürünleri arasında ağırlıkla taze ve kuru meyve, kabuklu yemişler, donmuş ve konserve sebze-meyve öne çıkmaktadır. Birleşik Krallık’ın ithal ettiği taze ve kuru üzümlerin yüzde 15’i, taze ve kurutulmuş turunçgillerin ise yüzde 2,5’i Türkiye’den ithal edilmektedir. Birleşik Krallık’ın AB'den çıkıncaya kadarki süreçte ikili ticari ilişkilerimizde bir değişim yaşanması beklenmemekle birlikte, çıkış yaşandıktan sonra ticari ilişkilerimizin mutlaka değişkenlik göstereceği söylenebilir. Birleşik Krallık, AB’den ayrıldıktan sonra Gümrük Birliği içerisinde kalabilir veya AB ile kapsamlı bir Serbest Ticaret Anlaşması düzenleyebilir. Bu kapsamda ülkemiz de bu anlaşma içerisinde yer almak isteyecektir. Eğer Birleşik Krallık, Gümrük Birliği'nden ayrılırsa ve AB ile STA imzalamaz ise, bu durumda Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki gümrük duvarları yükseleceği için ikili ticari ilişkilerimizde gerileme yaşanacaktır. Diğer taraftan, tüm senaryolara ek olarak, Birleşik Krallık’ın AB'den ayrılması sebebiyle GSYH'sinde meydana gelebilecek düşüş, alım gücünü düşürecek ve ihracatımızı etkileyecektir.
HERHANGİ BİR SIKINTI YAŞANMAZ
Rint Akyüz
Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği Başkanı
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması Türkiye için yeni şartlarla bir ortaklık kurulması şansını ortaya koyacaktır. Bu süreçte Dünya Ticaret Örgütü’nün kıstaslarına uygun şeklinde ticaretimizin süreceğini öngörüyorum. Dünyanın her yerinde gıdanın hem en ucuz, hem en sağlıklı, hem de en kaliteli olanı tercih edilir. Biz bu şartlar arasındaki dengeyi koruduğumuz, genel geçer kriterleri karşıladığımız ve gıda arzının sürekliliğini sağladığımız sürece herhangi bir sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum.
İNGİLTERE EKONOMİSİNDE DARALMA BEKLENİYOR
Prof. Dr. Kerem Alkin
Istanbul Medipol Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölüm Başkanı
Brexit, Britanya'nın AB Projesi'nden ayrılma kararı için gerçekleştirdiği referandumdan çıkan 'evet' kararı, gerek dünya ekonomisi, gerekse de AB için ciddi manada bir şok oldu. AB Projesi'nin geleceği riske girerken, dünya ekonomisine olası etkileri şimdilik kestirilemiyor. Bilhassa, Britanya'nın veya İngiltere'nin, AB üyesi bir ülke olarak ve Gümrük Birliği sürecinin bir parçası olarak, kendi topraklarında üretmekten vazgeçip, AB üyesi ülkelerden ithalat yoluyla temin ettiği mal miktarının 270 milyar euro civarında olduğu dikkate alındığında, 2017 yılından itibaren başlaması planlanan ayrılma süreci, İngiltere'nin tüm bu ürünleri artık gümrük vergisi ile ithal etmesi, kendi ürünlerinin de yine gümrük vergisiyle AB'ye ihraç edilmesi anlamına gelecek. Yani, İngiltere'nin dış ticaret dengesi üzerinde önemli etkileri olacak referandumdan çıkan ayrılma kararı. İşin ilginç yanı, Britanya, İngiltere, AB’nin kurucu ülkelerinden birisi konumunda değildi. Nitekim, İngiltere’nin 1973'de gerçekleşen AB’ye üyeliğinden günümüze kadar geçen sürece bakıldığında, İngilizlerin bir kısmı AB üyeliğini destekleklerken, AB üyeliğine karşı olan ve AB’ye şüphe ile yaklaşan bir kesimin de her zaman var olduğunu unutmayalım.
Nitekim, İngilizlerin, AB'ye üyelik konusunu ilk kez bu yıl referanduma getirdiklerini sanmayın. İngiltere’de 1975 yılında da AB üyeliği ile ilgili referandum gerçekleştirmiş; bu referandumda halkın yüzde 67’si AB’de kalma yönünde oy kullanmıştı. 1975 referandumundan AB’de kalma kararı çıkmasına rağmen, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin aksine, İngiltere, AB entegrasyon süreçlerine tam olarak katılmadı. İngiltere AB üyesi olarak ortak pazarda yer almasına karşın, Euro ve Schengen bölgelerinin dışında kalmayı tercih etti. Sonuç olarak tarihsel olarak bakıldığında İngiltere’nin AB ile entegrasyon konusunda kendini diğer Avrupa ülkelerinden daha farklı şekilde konumlandırdığı görülüyor. Nitekim, Britanya'nın bir önceki Başbakanı Cameron'ın bizzat kendisi, 'Brexit'i genel seçimlerde bir koz olarak kullandı. Ancak, İngiltere'nin ödeyeceği bedel ortaya çıktıkça, AB liderleri ile ciddi pazarlıklar yaparak, Britanya'nın kimi AB kararlarına uymaması adına taviz bile kopardı. Buna rağmen, referandumdan 'Brexit' kararı çıkması, AB liderlerini kızdırırken, Cameron'un da siyasi kariyerinin sonunu getirdi.
İngiltere’nin AB ile entegrasyon konusunda kendini farklı konumlandırmasının yanı sıra, özellikle göçmen sorunu da referandumdan AB’den ayrılma sonucunun çıkmasında belirleyici olmuş denilebilir. Nitekim, göçmenlere yönelik pozitif politikalar yürüten bir genç kadın parlamenterin, ne yazık ki, referandumun hemen öncesinde, bir tutucu meczup tarafından bıçaklanması ve yaşamını yitirmesi, konunun hassasiyeti açısından acı bir gelişmeydi.
İngiltere, AB üyesi olması nedeniyle, “işgücünün ve kişilerin serbest dolaşımı” ilkesini uyguluyor. AB’den çıkışı destekleyenlere göre bu durum, sınırların kontrol edilememesine, ülke içinde ucuz iş gücünün artmasına ve çalışmak amacıyla diğer Avrupa ülkelerinden gelen insan sayısının düşürülememesine neden oluyor. İngiltere’nin her yıl AB üyesi ülkelerinden aldığı yabancı işçi sayısı 300 bin kişiyi geçiyor. Ayrıca, Euro Bölgesi’nde yaşanan ekonomik kriz özellikle Polonya, Bulgaristan ve Romanya gibi AB’nin yoksul ülkelerinden Euro Bölgesi’nde olmayan ve dolayısıyla krizden görece daha az etkilenen İngiltere’ye göçlerin artmasına sebep oluyor. Avrupa ülkelerinden gelen göçmenlerin yanı sıra, terörizm ve güvenlik korkuları nedeniyle, diğer ülkelerden gelen göçmenler ve mülteciler de İngiltere’de göçmen karşıtlığına neden olmakta. Brexit yanlılarının referandum kampanyalarında Türkiye, Sırbistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Karadağ, Kosova ve Makedonya'nın AB’ye üye olması halinde İngiltere’nin büyük bir göç dalgasıyla karşılaşacağını iddia etmeleri de, göçmen korkusunun ve yükselen milliyetçiliğin bir yansıması olarak görülmekte.
Referandum sonuçlarına bakıldığında ise Londra, Manchester, Liverpool, Leeds, Bristol gibi çok kültürlü olan ve işçi nüfusunun ağırlıklı olarak temsil edildiği metropollerde sandıktan ağırlıklı olarak AB’de kalma yönünde oy çıkması; buna karşılık eski sanayi kasabalarında halkın ağırlıklı olarak AB’den ayrılma yönünde oy kullandığı görülüyor. Bu da, AB'ye üyelik nedeniyle, İngiltere'nin bir çok malın üretiminden vazgeçmesi ve ülkede bir çok şehir ve yerleşim bölgesinde yaşam kalitesinin zorlaşmasının etkisi net olarak görülmekte. Uluslararası düzeyde pek çok siyasetçi, G20 ülkeleri, OECD, IMF, hatta ABD Merkez Bankası (FED) gibi kurumlardan Brexit’in olası olumsuz ekonomik sonuçlarına ilişkin uyarılar gelmesine rağmen, referandumdan AB’den ayrılma yönünde karar çıkması göçmen korkusu ve milliyetçilik duygularının ekonomik endişelere baskın geldiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, 2017 yılından itibaren başlayacak süreç, İngiltere’nin AB’den çıkması ile tamamlandığında, Britanya-AB ilişkilerinde alternatif modeller gündeme gelebilir. İngiltere AB’ye üye olmadan da gümrük birliğinde kalmaya devam edebilir; ya da AB’de serbest dolaşım ve serbest ticaret yapabilir. Ancak, AB liderlerinin sert mesajları, Britanya'nın AB’nin sadece iyi yanlarını alamayacağı yönündeki açıklamaları, Britanya-AB arasındaki müzakere sürecinin zorlu geçebileceğini gösteriyor.
2015 yılında yüzde 2.3 büyüme performansı gösteren İngiltere ekonomisinin, Brexit kaynaklı artan belirsizlik sonucunda 2016 yılının ikinci yarısında daralma göstermesi beklenirken, 2017 yılında söz konusu daralmanın artarak devam etmesi ihtimali hayli kuvvetli. Buna göre, 2016 yılının ikinci yarısında büyümenin çeyreklik bazda yüzde 0.1, 2017 yılında yüzde 0.4 daralacağı tahmin ediliyor. Büyümede beklenen daralmanın en önemli gerekçesini ise, Brexit kararının oluşturduğu belirsizliğe bağlı olarak, özel sektör yatırımlarındaki gerileme oluşturacak gibi gözüküyor. Nitekim, 2016 yılının son çeyreğinde yatırımların çeyreklik bazda yüzde 1.3, 2017 yılında ise yüzde 2.6 gerilemesi beklenmekte. Firmalar uzun vadeli belirsizlik ortamı sebebiyle yatırımlarını ertelerken, hanehalkı özellikle işgücündeki düşüşün gelir kaybına yol açması sebebiyle harcama konusunda temkinli hareket edebileceğinden özel tüketim harcamaları da büyümeye negatif katkıda bulunabilir. Söz konusu negatif katkının, 2016 yılından ziyade, 2017 yılında daha hissedilebilir boyutta olması bekleniyor. Ayrıca, Londra'nın, Brexit kararı sonrası, AB'nin en önemli finans merkezlerinden birisi olma özelliğini kaybetmesi riski de dikkate alınmalı.
İngiltere G7 ülkeleri arasında, bütçe ve cari işlemler açığı dediğimiz ikiz açığın en yüksek olduğu ülke olarak öne çıkıyor. Brexit’in ardından yatırımların azalmasının ve ekonomik aktivitede beklenen yavaşlamanın sonucunda cari açığın azalması beklenebilir. Bununla birlikte, İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla birlikte, daha önce Britanya bütçesinden ciddi miktarda AB bütçesine aktarılan kaynağın, AB’ye yaptığı katkı payının önemli ölçüde kendi bütçesinde kalması, Britanya'nın bütçe dengesinde bir iyileşmeyi de beraberinde getirebilir. Düşük enflasyonla mücadele eden önemli gelişmiş ekonomilerden birisi olan İngiltere’de enflasyonun Brexit sonrası oluşan konjonktürel ortamda yükseliş göstereceği, özellikle de 2017 yılında ivme kazanarak BoE (İngiltere Merkez Bankası) tarafından hedef seviye olarak belirtilen yüzde 2 seviyesine yaklaşacağı beklenebilir. Bununla birlikte, enflasyondaki yükseliş ekonomideki talep artışından çok, para birimi sterlindeki sert değer kaybından kaynaklanacağından, enflasyonun yükselmesi büyüme için umut verici olmayacak. Sterlindeki değersizleşmenin yarattığı enflasyon ekonomik canlanmaya destek sağlayamasa da, İngiltere’nin ihracatına belirli ölçüde rekabet avantajı sağlama olasılığı, net ihracatın büyüme üzerindeki pozitif katkısının artmasını da beraberinde getirebilecektir. Bununla birlikte, ithalat maliyetlerinin de artacağını unutmayalım.
Brexit’in etkisinin ülkeler arasında karşılıklı olarak hissedileceği en önemli alanların başında ticaret geliyor. 2015 verilerine göre, İngiltere’nin kıta bazındaki toplam ihracatında da ithalatında da en önemli payı doğal olarak Avrupa oluşturuyor. Brexit'in İngiltere'nin dış ticareti üzerindeki olası ilk etkisi, düzenleme farklılıkları nedeniyle ticaret maliyetlerinin zamanla artacağı, karşılıklı olarak ticaret hacimlerinin ve İngiltere’nin AB tedarik zinciri içerisindeki yerinin zarar göreceği yönünde kendini gösteriyor. Bu olası etki, İngiltere'nin dış ticaretinde Avrupa’nın oldukça önemli bir konuma sahip olması nedeniyle, İngiltere tarafında daha fazla hissedilecek. Brexit’in tamamlanması ile, AB ile serbest ticaret yapmak zorlaşabilecek ve serbest ticaretin yapılabilmesi için çeşitli anlaşmaların yapılması gerekecek. Hali hazırda böyle bir ticari anlaşma söz konusu olmasa da, İngiltere’nin üye ülkelerle var olan ticari ilişkilerini koruma yönündeki çabaları öne çıkacak. Serbest ticaret anlaşmasının gerçekleşmesi halinde, İskoçya, İrlanda gibi ülkelerin Birleşik Krallık’tan ayrılma riski azalabilir ve Brexit sonrası dolar karşısında 1985 yılından bu yana en düşük seviyeye gerilemiş olan sterlinin değerinde hızla bir toparlanma gözlemleyebiliriz.
İngiltere, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ikinci ülke olarak bizim için önemli bir ticaret ortağı. 2015 yılında Türkiye’nin 144 milyar dolarlık ihracatının yüzde 7.3’ü yani 10.6 milyar dolarlık ihracat İngiltere’ye yapıldı. Ülkeye en çok ihracat yapan sektörler ise otomotiv, hazır giyim ve konfeksiyon, elektrik, elektronik sektörleri. Elektrik, elektronik sektörü toplam ihracatının yüzde 14’lük bir kısmını tek başına İngiltere’ye yapıyor. Süs bitkileri, hazır giyim ve konfeksiyon, kuru meyve ve otomotiv sektörlerinin ihracatında da İngiltere’nin payı yüzde 10’un üzerinde. Bu nedenle özellikle bu sektörlerin sterlindeki değer kaybı ve İngiltere ekonomisindeki yavaşlamadan olumsuz etkilenme ihtimali göz ardı edilmemeli. Bu noktada, Britanya'nın AB'den ve Gümrük Birliği anlaşmasından vazgeçme süreci, Türkiye için AB ile arasındaki Gümrük Birliği anlaşmasının koşullarını iyileştirme ve AB dışı 3. ülkelerle daha fazla avantaj elde edebileceğimiz serbest ticaret anlaşmaları noktasında esnekliğimizi arttıracak adımlar atmamızı gerektirmekte. Bu nedenle, İngiltere AB tarafı ile müzakerelere başladığında, eş zamanlı olarak Türkiye'nin de müzakerelere başlaması yararlı olacaktır gibi gözüküyor. Eğer, İngiltere Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı ikinci ülke konumundaysa, esaslı bir serbest ticaret anlaşması ile, bu konumumuzu daha da perçinleyecek adımlar atarak, İngiltere'ye gerçekleştirdiğimiz ihracat hacmini iki katına çıkarmamız gerekecektir.
GIDA SEKTÖRÜMÜZ İÇİN FIRSATA DÖNÜŞEBİLİR
Doç.Dr. Kerem Coşar
Virginia Üniversitesi, Iktisat Bölümü
Birleşik Krallık’ın (BK) Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma referandumu sonrası izlenecek süreç büyük belirsizlikler içermekle birlikte, bir serbest ticaret antlaşması (STA) imzalayarak BK’nin iki sene içinde birlikten ayrılması en olası senaryo olarak gözüküyor. Bu senaryonun Türkiye’yi uluslararası ticarette asimetrik bir konumda bırakma riski var: Gümrük Birliği sebebiyle ülkemiz, AB ile STA imzalamış BK’ye gümrük engeli koyamazken, BK Türkiye’ye (Dünya Ticaret Örgütü oranları çerçevesinde) gümrük engeli uygulayabilir. Dolayısı ile ülkemiz açısından öncelik, BK-AB anlaşmasının ticaret ayağının Türkiye’yi kapsaması olmalıdır. Bunun sağlanması durumunda, Brexit’in Türkiye için olası olumlu etkilerinin öne çıkacağını düşünüyorum. BK kamuoyunun referandum kararında etken olan fikirlerden biri, AB’nin yarattığı karmaşık regülasyon ve standartlar ağından ayrılmak ve bu kuralları, BK’nin serbest piyasaya dayalı iktisadi geleneği doğrultusunda makul seviyelere çekmek idi. Bu iradenin uygulamaya dönüşmesi, AB pazarında korumacılık niteliğine varan standart ve kurallar silsilesi sebebiyle yüksek ve haksız maliyetlerle karşılaşan Türk ihracatçılarının, BK gibi önemli bir piyasaya daha rahat erişme imkanı bulmasını sağlayacaktır. Özellikle gıda sektörü, bu olumlu etkiden en çok faydalanacak sektörlerden biri olacaktır.