Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Avukat Haluk Eldem: Gıda sektöründeki en önemli sorun denetim eksikliği

Avukatlık mesleğinde yarım yüzyılı deviren Haluk Eldem, Türkiye gıda sektörünün yakından tanıdığı bir isim. 1980’li yıllarda çağdaş bir gıda mevzuatının yapılması konusunda önemli çalışmalara imza atan Eldem, bugünkü kanunun oluşmasına büyük katkılar sağladı.  Bir Mardinli olarak Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı’nın (MAREV) kurucusu ve halen Genel Başkanı da olan Haluk Eldem ile geçmişten günümüze keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
 




Haluk EldemSayın Eldem sizi tanıyabilir miyiz?
1944 yılında Mardin’de doğdum. 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. 1 yıl sonra İstanbul Barosu’na kaydoldum. Uzmanlık alanlarım; ticaret hukuku, şirketler hukuku, birleşme ve devralmalar, iş hukuku, gıda mevzuatı, icra iflas hukuku, gayrimenkul ve inşaat hukuku, sermaye piyasası hukuku, rekabet hukuku, idare hukuku ve daha genel olarak özel hukuk alanına giren diğer konulardır. Çok sayıda ticari davada, özellikle haksız rekabet ve marka ihlali davaları ile çeşitli hukuk davalarında müvekkillerimi yerel ve yüksek mahkeme nezdinde temsil ettim. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan ülkelerde, Türk sermayesiyle şirket kuruluşu ve organizasyonu işlerini yönettim ve çeşitli yerli ve yabancı sermayeli şirketlerin hisse devirlerinde ve birleşmelerinde proje lideri olarak görev aldım. Halen çok çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren birçok firmanın hukuk müşavirliğini yapıyorum. Arapça biliyorum.
 
Geçmişte çok karmaşık olan gıda mevzuatı konusunda, uygulamaya ışık tutmak amacıyla Yargıtay Üyesi Sayın Memet Emin Olcay ile birlikte kaleme alarak 1990 yılında yayınladığımız “Notlu İçtihatlı Gıda Mevzuatı” isimli kitabımızın, gerek hukukçularımız gerekse de sektörün üreticilerinin bir el kitabı haline geldiğini gelen yorumlardan anlıyorduk. Eşim Avukat Semra Eldem ile birlikte kurduğumuz Eldem Avukatlık Bürosu’nda halen avukat olan kızım ve diğer meslektaşlarımla birlikte mesleki çalışmalarımı sürdürüyorum. Meslekte 50 yılı tamamladım. Ama mesleğimizde çok önemli olan duruşma avukatlığını bir süredir yapmıyorum ve adliyelere gitmiyorum. Yargı sistemimizson dönemlerde büyük kan kaybına uğradı. FETÖ yüzünden yargı teşkilatımız dörtte birinden fazlasını kaybetti. Yargı, devletin olmazsa olmaz üç gücünden biridir. Millet adına karar veren, bağımsız ve tarafsız olması gereken bir organdır. Bu çok üzücü bir durum. Eskiden de yargı sistemimizde bazı sıkıntılar vardı ama, Tarafsız ve tüm etkilere kapalıydılar.
 
“GIDA MEVZUATI UZMANLIK ALANIM” 
Gıda mevzuatının uzmanlık alanlarınızdan biri olduğunu söylediniz. Bu çerçevede yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz? 
1971 yılından bu yana Kent Gıda’nın hukuk müşavirliğini yapıyorum. Mesleğim ilk yılları olan 1970’li yılların başında gıda mevzuatıyla ilgili büyük sorunlar mevcuttu. Yine çok eski bir yasa olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na dayanılarak 1925 yılında çıkarılmış bir gıdamaddeleri tüzüğümüz vardı. Bu tüzüğe göre bir analiz sonucuyla gıda üreticilerine hapis cezası verilebiliyordu. Yani ağır müeyyediler söz konusuydu. Bunun yanı sıra tüzük sektördeki teknolojik gelişmeleri karşılayamaz duruma gelmişti. Yeni bir gıda yasasının hazırlanması gerektiğini her ortamda konuşuyorduk. Gıda Kontrol Müdürlüğü görevinden emekli ve sektörün sorunlarını çok iyi bilen Rahmetli Mehmet Aydın, 1983 yılında kurulan ilk ANAP Hükümeti’nde sağlık bakanı olmuştu. Zaten kendisiyle sektörün sorunlarını ve mevzuatın yetersizliğini sürekli konuşuyorduk. Esasen Sevgili Dostum Prof. Dr. Mehmet Pala ile benim de içinde bulunduğumuz bir kurulda Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası’nın çatısı altında bir gıda yasası taslağı için sürekli çalışıyorduk. Rahmetli Mehmet Aydın Bey bakan olunca, kendi başkanlığında bir Yüksek Gıda Şurası kurdu ve Sayın Mehmet Pala ile beni de bu şuranın üyeliğine atadı. Biz de gıda taslağı üzerinde sürdürdüğümüz çalışmaları bu şuraya aktarıp paylaştık. Daha sonra gıdanın Tarım Bakanlığı’nın yetki alanına alınması ile devam eden çalışmalar sonucunda  çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile gıda yasalarının bu çalışmalardan esinlendiğini gözlemledik. Örneğin hep savunduğumuz gibi gıda suçlarına; “ekonomik suça ekonomik ceza” ilkesi gereği bazı haklı istisnalar (örneğin gıdanın insan sağlığını tehdit etmesi gibi) dışında para cezası yaptırımı getirildi..Yine savunduğumuz gibi, üretilecek her ürün için ayrı ayrı üretim izni alma şartı kaldırıldı ve gıda güvenliği zinciri oluşturuldu. Bu da sektöre bir rahatlama getirdi.
 
Yakın geçmişte de Avrupa Birliği mevzuatlarıyla uyumlu bir gıda yasası çıkarıldı. Dolayısıyla mevzuat bağlamında bir sorunumuz kalmadı. Ancak uygulamada bazı sorunlar yaşanıyor. Yeterli denetim yapılamıyor çünkü Gıda, Tarım ve Hayvamcılık Bakanlığı’nın personel sayısı bu konuda son derece yetersiz. Daha fazla elemanla daha sık denetim yapılması gerekiyor. Ayrıca denetimler küçük ölçekli veya kayıt dışı olarak faaliyet gösteren firmalara yapılmalı. Çünkü insan sağlığı her şeyden önce gelmektedir. Bunun yanı sıra denetim eksikliği haksız rekabete yol açıyor.
 
BİYOGÜVENLİK KANUNUNDA HATA YAPILDI
Gıda sanayicimiz bugünkü mevzuatlara hakim mi, bu konuda bir sorun tespit ettiniz mi? 
Benim çalıştığım ve tanıma fırsatı bulduğum sanayiciler günümüzdeki gıda mevzuatına son derecece hakimler. Çünkü mevzuat komplike olmaktan çıktı. Az önce de bahsettiğim gibi bundan 35-40 yıl önceki gıda mevzuatımız çok karmaşıktı. Biyogüvenlik kanununda büyük hata yapıldı ve 4-8 yıllık ağır hapis cezaları getirildi. Bu tür ağır maddelerin olması uygulanmasını da zorlaştırıyor. Glikoz ve GDO ile ilgili medyada bilgi kirliliği var. Bence biyogüvenlik kanununun gelmesinin en büyük sebebi GDO’nun ne tür zararları olduğunun henüz saptanamamış olmasıdır. Bu sebeple mevzuatın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
 
MAREV EĞİTİM ALANINDA 
ÖNEMLİ ÇALIŞMALAR YAPIYOR
MAREV olarak hangi çalışmaları yapıyorsunuz?
1990 yılında kurulan MAREV - Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı’nın ve Mardin Artuklu Üniversitesi’ni desteklemek amacıyla 2009 yılında  kurulan MARSEV Mardin Eğitim Vakfı’nın kuruluş çalışmalarında kurucu ve hukukçu olarak bilfiil çalıştım. Halen Marev’in de Genel Başkanı ve MARSEV’in Mütevelli Heyeti Başkanıyım. Arapça biliyorum. Mardinliler  Eğitim ve Dayanışma Vakfı – MAREV, 27 yıldır bir şehir vakfı olarak çok önemli işlere imza atıyor. Vakfımız 130 kurucu üyeyle kurulmuş olup bunların 30’unu Süryani vatandaşlarımız oluşturuyor. Onların çok büyük emeği ve desteği var. MAREV olarak özellikle eğitim alanında önemli çalışmalar yapıyoruz. Her yıl düzenli olarak önemli miktarda burs veriyoruz. Daha önce sadece İstanbul’da okuyan yüksek öğrenim öğrencilerine burs veriyorduk ama şu anda İstanbul dışındaki öğrencilerimize de veriyoruz. Genelde Mardinli öğrencilerimiz burslarımızdan yararlanıyor. Ama ihtiyaç sahibi başka şehirlerden gençlerimize de burs olanağı sağlıyoruz. Mardin az gelişmiş ve yeni yeni gelişmekte olan şehirlerimizden olduğu için ihtiyaç sahibi kişi sayısı oldukça fazla. Mardin’de vakfımızın bir şubesi var. Buradan Artuklu Üniversitesi’ne de burs vermeye başladık. Mardinli olan ya da olmayan şeklinde bir ayrım gözetmiyoruz. Bugüne kadar 3-4 bin burslu öğrenci okuttuk. Burs komitemiz çok yoğun çalışıyor. Bu dönem verdiğimiz burslarımızın tamamını MAREV’in hayırsever üyelerinden temin ettiler. Bu vesileyle bütün bağış yapan kişilere teşekkür etmek istiyorum. Bunun yanı sıra her Ramazanda Mardin’de muhtaç ailelere 2 bin 500 – 3 bin koli erzak yardımı yapıyoruz. Okulların da çeşitli ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Mardin müziğinden derlenmiş bir koromuz var, zaman zaman konserler veriyorlar. 
 
Bildiğiniz gibi Prof. Dr. Aziz Sancar 2015 yılında Nobel Kmya Ödülü’nü kazandı. Kendisi Mardinli olduğu için ülkemizin yanı sıra Mardinliler olarak bizleri de ayrıca gururlandırdı. Ödülü aldıktan sonra Türkiye’ye geldiğinde vakfımızı ziyaret etti. Kendisini ağırladık ve bir plaket verdik. Hocamız ile güzel bir dostluk kurduk. Biliyorsunuz Nobel kazananlara orijinal ödülün yanında 3 adet de kopyasını veriyorlar. Aziz Hocamız orijinal ödülü Anıtkabir’e verdi. Kopyalarını ise İstanbul Tıp Fakültesi’ne, North Carolina Üniversitesi’ne sundu. Üçüncüsünü ise Mardin Artuklu Üniversitesi’ne vermek istediğini söyledi ama bir türlü gelemediği için bu isteği gerçekleşmemişti. Tahincioğlu’nun katkılarıyla 16 Ocak 2018 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz bir törenle ödülü üniversitenin rektörlüğüne verdik. Bundan da çok gururluyuz.    
 
MARDİN ZAMANIN DURDUĞU ŞEHRİN ADIDIR
Biraz da hoşgörü şehri Mardin’den ve kültüründen bahsedebilir misiniz?
Mardin hoşgörü kentidir, dinlerin ve kültürlerin başkentidir. Tarihi milattan önce 4 binlere kadar uzanıyor. Yukarı Mezopotamya bölgesinde yer alıyor. Büyük uygarlıkların izlerini taşıyor. Şehrimizde Selçuklu kültürü çok belirgindir. Artuklu Beyliği burada hüküm sürmüş. Şehrin içindeki Şehidiye Camii, Kasımiye Medresesi akla ilk gelen tarihi zenginliklerimizdir. Süryanilerin de çok büyük eserleri var. Zaten onlarla biriz, kültürümüz ortak. Aynı tanrıya inanıyoruz. Süryanilerden kalan önemli eserlerimiz arasında Deyrüzzaferân Manastırı ve Midyat ilçesindeki Turabdin bölgesinde bulunan Mor Gabriel (Deyrulumur) Manastırı ilk akla gelenlerdir. Buralarda zaman adeta duruyor. Şimdilerde terör olayları yüzünden pek gidilmiyor ama Anıtlı Köyü’nde çok eski bir manastır var. Şahsen ben burayı görmedim. En kısa süre içinde görmek istiyorum. 
 
MARDİN YEMEKLERİNİ MUTLAKA TADIN
Mardin aynı zamanda yemekleriyle de bilinen bir kent. Sizin Mardin yemekleriyle aranız nasıl?
Yemek benim uzmanlık alanım değil. Eşim İstanbullu olduğu için Mardin yöremize ait yemekleri İstanbul’da Mardinlilere ait restoranlarda yiyorum. Rahmetli annem ve teyzem güzel yemek yaparlardı. Kaburga dolmamız meşhurdur aynı şekilde içli köftemiz de beğenilen lezzetlerden biridir. Özellikle dolmamız çok sevilir altına pirzola konur. Mardin kebaplarımız da önemlidir ama Antep ve Adana kebapları kadar acı değildir. Çiğ köftenin yanında kıymalı yumurta yeriz. İkisini aynı anda yemek harika oluyor. Güvecimizi de yemenizi öneririm.