Türkiye’de gıda sektörünün görünümü
25/02/2019 - 12:08:00
Özden Güngör
Yönetim Kurulu Başkanı
Ziraat Mühendisleri Odası
Tarım ülkelerin beslenmesi için stratejik bir öneme sahiptir. Dünya nüfusu her geçen gün artarken, artan nüfusun yeterli ve dengeli beslenebilmesi tarımsal üretime bağlıdır. Bu anlamda gelişmiş ülkeler tarım sektörlerini, gelişmekte olan ülkelere karşı her zaman daha fazla oranda korumaktadır. Yeterli ve güvenilir gıdaya ulaşmak en temel insanlık hakkıdır, ancak araştırma sonuçları hiç iç açıcı durumda olmadığımızı gösteriyor. FAO’nun açıklamaları, dünya genelinde açlığın arttığına işaret etmekte ve açlık seviyesinin yine yükselişe geçtiğini göstermektedir. 2017 yılında dünya çapında yetersiz beslenen kişi sayısı yaklaşık 821 milyon olarak hesaplanmıştır. Talepleri karşılamak için tarım 2050’de 2012’ye göre %50 daha fazla gıda, yem ve biyogaz üretmelidir.
Türkiye’de neler oluyor diye bakacak olursak, ülkemizdeki aç ve yoksul insan sayısının ne kadar olduğuna dair sağlıklı bir veriye ulaşmak kolay değildir. Bu konuda yetkili kurumların yeterince şeffaf olmadıklarını söyleyebiliriz. Ancak bazı veriler bu konuda bazı yorumlar yapmak için yeterli ipuçları vermektedir. Örneğin önlenemeyen bir işsizliğimiz var. Son istatistiklere göre ’in üzerinde 3 milyon 800 bin civarında bir işsizimiz var. Bir başka örnek ise asgari ücretin yoksulluk sınırının altında bir gelir getirmesi. Ülkemiz açısından bir diğer olumsuzluğu oluşturan değerlendirme ise, OECD ülkeleri arasında gelir eşitsizliği açısından en sonlarda olması. Yani zenginimiz çok zengin ama yoksulumuz çok yoksul.
1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikaların etkisiyle kamunun küçültülmesi ve özelleştirmeler nedeniyle kamusal istihdamın daralması, tarımın öneminin ve değerinin toplumsal algı olarak gözden düşmesi, gelir getiren bir ekonomik faaliyet haline gelememesi nedeniyle özel sektörde istihdam olanaklarının yavaş gelişmesi ziraat mühendislerinin kamuda ve özel sektörde istihdam olanaklarını olumsuz yönde etkilemiştir. Ziraat mühendislerinin istihdamına ilişkin genel bir değerlendirme yapacak olursak; Tarım ve Orman Bakanlığı’nda 16 bin kişi, belediyeler ve diğer kamu kuruluşlarında 6 bin kişi, fakültelerde 3 bin kişi, zirai ilaç bayilerinde 10 bin kişi, tarımla ilgili firma ve bayilerde 5 bin kişi olmak üzere toplam 40 bin kişi istihdam edilirken, 25 bin kişi işsizdir ve her yıl yeni açılan ziraat fakülteleriyle işsiz ziraat mühendisi sayısı artmaktadır. Yetkililer istihdama yönelik bir çalışma yapmaz iken var olan yönetmeliklerdeki değişiklikler ise istihdamda azalmalara yol açmaktadır.
Gıda denetimi yapan eleman sayısı artırılmalı
Türkiye’de yaklaşık 650 bin gıda işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmeleri denetleyen Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde çalışan teknik eleman sayısı ise yaklaşık 5 bin 500 - 6 bin civarındadır. Bakanlıktaki bu sayıdaki eleman yalnızca işletme denetiminde görev yapmayıp, ithalat-ihracat ve yem denetimlerini de gerçekleştiriliyor olduğu düşünülürse, bu sayı çok yetersizdir. Bu durumda uygun şekilde ve yeterli sayıda denetim söz konusu değildir. Bu sebepten dolayı bal, sucuk, salam, yağ, peynir vs. gibi birçok gıda maddesinin üretiminde sahtecilik artmaktadır. Sahte gıda üretimi tüketicilerimizin sağlığını tehdit etmektedir. Bunun ise tek çözümü Tarım ve Orman Bakanlığı’nın teknik personel (ziraat mühendisi - gıda mühendisi - kimya mühendisi ve veteriner hekimler) istihdam etmek suretiyle gıda denetim elemanı sayısını artırmasıdır.
Tüketici gıda denetimlerinin merkezinde olmalı
Bakanlıkça taklit ve tahşiş yapan firmalar kamuoyuna ifşa ediliyor olsa da yapılan değerlendirmelerde görülmektedir ki bu uygulama yeterince caydırıcı olmamaktadır. Bunda tüketicinin resmi kurumlara olan güvenlerinin tam olmamasının büyük etkisi vardır. Bu güvenin sağlanması çok önemlidir ve bakanlığın bu konuda gıda denetim hizmetlerine ilişkin tüketiciyi olayın merkezine koyması büyük gereklilik hissettirmektedir. Tarım ürünlerimizin ise ne ölçüde sağlıklı olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Biyogüvenlik Kurulu, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği’nin (BESD-BİR) başvurusu üzerine genetiği değiştirilmiş (GDO) üç soya ve bir mısır çeşidinin daha hayvan yemlerinde kullanılmasına onay verdi. Kurul daha önce 7 soya ve 25 mısır geni olmak üzere toplam 32 genetiği değiştirilmiş ürünün ithalatına izin vermişti. Alınan son kararla birlikte bu sayı toplamda 36 oldu. Türkiye ise mısır ve soya ithalatında rekor kırarak; 2017 yılında 2.055 milyon ton- 2018 yılında 1.998 milyon ton mısır, 2017 yılında 3.101 milyon ton- 2018 yılında 2.956 milyon ton mısır ithal etti.
Ziraat Mühendisleri Odası olarak “Kurbanlıklarınız Hangi Ülkeden Olsun?” başlıklı basın açıklamamızın hemen akabinde, Kurban Bayramı’nda yaşanan şarbon hastalığı ise gıda sektöründe denetimde yaşanan zafiyetin ve ithalatın sonuçlarını gözler önüne serdi. Bugün hayvanlara verdiğimiz soyanın sadece 180 bin tonunu kendimiz üretiyoruz. Oysa 2 milyar 800 bin ton soyaya ihtiyaç var. Üretemediğimizi ithal ediyoruz ama bu soya yüzde yüz GDO’lu. Yine her sene mısır ithal ediyoruz. Mısırın da yüzde yüzü GDO’lu. Tarım alanlarını ve mera alanlarını amacı dışına çıkarırsan, ithalata sürekli kapıları açarsak tarımın ve hayvancılığın bu noktaya gelmesi de hastalıklar da kaçınılmaz olur.
Sonuç olarak gıda güvencesi güvenilir gıdayı temin etmek öncelikle kamusal bir hizmettir. Kamu idaresini bu hususlara ilişkin kendini meselenin dışında tutup yalnızca düzenleyici bir rol kabul ediyor olması, bizim gibi iktisadi ve örgütlülük anlamında birçok problemi çözemeyen ülkeler için hiçbir sorunu çözememiştir. Güvenilir ve yeterli gıdaya ulaşmanın tek yolu bilimsel, teknik ve milli tarım politikalarıyla üreticinin desteklenerek yerli üretimin artırılmasına, gerekli istihdamın sağlanarak bir kamu hizmeti anlayışı ile ürünlerin şeffaf ve tarafsız bir anlayışla kontrol ve denetimlerinin yapılmasına bağlıdır.