Necdet Buzbaş: Olanı doğru yönet
20/02/2020 - 14:01:00
Necdet Buzbaş
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı
2019 yılının yaşanmışlıklarını kısaca gözden geçirerek, yeni yılın vadettiklerine odaklanarak yazıma başlamak istiyorum. Zira geçmişe takılıp kalmanın pek yararı yok, asıl olan yeni bir yıl ile geleceğin sunacağı olanaklar, çoğu zaman bilinmeyenler için kucak açış, hayaller… 2019 yılı ülkemiz açısından kur şoku sonrası makro ekonomik istikrarın yeniden sağlanmaya çalışıldığı, dengenin arandığı zor bir yıl olarak kayıtlara geçti. Öyle ki yazımın içeriği bile bu durumdan etkilendi, gıda sektörüne ait tespit ve değerlendirmeler ikinci planda kaldı.
2018 yılının getirdiği olumsuzluklar nedeniyle, 2019 yılının ilk çeyreğinde yüzde 2.3, ikinci çeyreğinde yüzde 1.6 daralma üçüncü çeyrekteki yüzde 0.9 büyüme ile dengelenmeye çalışıldı. Yıllık büyümenin yüzde 0.5 civarında olacağı hesaplanıyor. Geçen yılın Ocak ayındaki TÜFE’nin yüzde 20.35’lerdeki seyri, banka kredilerindeki faizlerin yüzde 25’lerden işlem görmesi yatırımların bıçakla kesilircesine durmasına neden olmuştur. Yıl sonunda TÜFE’nin yüzde 11.84’lere inmesi, banka kredileri faiz oranlarının ise yüzde 12’ler civarında seyretmesi yatırımların yeniden hareketlenmesine yol açmıştır. Teşvikli yatırımlardan gıda sektöründe ağırlıkla beyaz et, süt ve süt ürünleri, unlu mamuller, sebze ve meyve işleme tesislerinde yatırımlar hız kazanmıştır.
Hane halkı tüketimleri, ekonominin iç piyasadaki dinamizminin göstergesi olarak çok anlamlıdır. Geçen yılın üç çeyreğindeki küçülmenin hane halkı harcamalarındaki yüzde 3.7’lik gıda harcamaları azalmasından kaynaklandığımı söylemek pek yanlış olmaz. Nitekim son çeyrekteki hane halkı harcamalarındaki 1.5’lik artış dengelemeye önemli katkıda bulunmuştur. Banka faiz oranlarının yüzde 12’lere düşmesi, yılın son çeyreğinde sınırlı da olsa kredi kullanımında büyümeye yol açtı. Ticari krediler yüzde 4.4 oranında artarken, bireysel kredilerin yüzde 15.6, ihtiyaç kredilerinin yüzde 20 artış göstermesi iç pazarın yeniden canlanacağına işaret ediyor. Nitekim 1.2 trilyon lira pazar büyüklüğüne sahip ve yarısını gıda ürünlerinin oluşturduğu perakende pazarının 2020 yılı büyüme tahminin yüzde 10 lar civarında olması bu işareti doğruluyor.
Genel olarak bu yıl Türkiye’nin ihracatındaki yıllık yüzde 2.04’lük artış kayda değer bir başarıdır. Küresel ekonominin hız kestiği, ticari savaşların ve ulusalcılığın ağırlık kazandığı, Brexit gibi doğrudan etkileneceğimiz bir dizi olayın içinde ihracat yapmak kolay olmasa gerek. Irak’a gönderilen un ve yumurta ihracatında yaşanan sıkıntılar gecikmeli olsa da hızla çözümlenerek uzun soluklu durmalara engel olunmuştur. Tarım ve gıda ürünlerinde kesin olmamakla beraber 17,683 milyar dolarlık ihracat, 15,556 milyar dolarlık da ithalat gerçekleştirilmiştir. İhracatta yüzde 1.04’lük artış sağlanırken ithalat da yüzde 4.06’lük azalma kaydedilmiştir. Bu tabloya döviz kurlarındaki artışın Türk Lirasını daha rekabetçi kılmasının etkisinin katkı verdiğini de unutmayalım.
Kurlarda yaşanan istikrarsızlığın şimdilik giderilmiş olması, yaşanan tahribatın izlerinin kolayca ortadan kaldırılmasına yeterli olmuyor. Birincisi kişi başı azalan milli gelir (2017 yılında kişi başı milli gelir 10 bin 602 dolar iken, 2019 yılı kişi başı 8 bin 957 dolar) iç pazarı olumsuz etkiliyor, zira satın alma gücü azalıyor. İkincisi, gıda ve içecek şirketlerinden BİST’e (Borsa İstanbul) kote şirketlerin 2009 yılındaki piyasa değerleri toplamı 10.177 milyar dolar iken, 2019 yılındaki piyasa değerleri toplamı 8.665 milyar dolara azalarak yüzde 14.9’luk değer kaybına uğramıştır. Bu sonuç, gıda şirketlerinin yabancı yatırımcılar için çekiciliğini artırırken, milli servetin ucuza el değiştirmesine yol açıyor.
Coğrafyamızdan kaynaklanan kırılganlıklarla baş etmeye çalışırken gündemi kaçırmadan ekonomiyi iyi yönetebilirsek gıda sektörünün de bundan olumlu pay alacağını söyleyebiliriz. Bu nedenle 2020 yılı başlangıcında ülkemizin durumu ile ilgili küçük bir SWOT Analizi (güçlü/zayıf yanlar ve fırsat/tehditler) yapmanın yararlı olacağına inanıyorum.
Fırsatlar: - Gelişen ülkeler arasında yüksek büyüme potansiyeli,
- Uluslararası yatırımlardan daha fazla pay alma,
- Dünyanın güç odakları ile yapılan siyasi bağlantılar
- Diğer
Tehditler: - ABD kaynaklı ekonomik ve siyasi yaptırımlar,
- AB ile zayıflayan ilişkiler
- Ortadoğu’ daki siyasi ve politik gerilim
- Akdeniz çanağı enerji kavgası
Kuvvetli Yanlar: - Yüksek büyüme potansiyeli
- Genç nüfus
- Büyük ölçekli kamu yatırımları
- 2023 yılına dek seçimsiz dönem
Zayıf Yanlar: - Suriye kaynaklı göç
- ABD Kaynaklı yaptırımların iç dengeleri etkilemesi
- Petrol fiyatlarındaki ani şoklar
Görüleceği üzere 2020 yılı için beslediğimiz umutlar önemli ölçüde jeopolitik kırılganlıklara endeksli. Dış pazarlar, AB ile ilişkiler, iç pazardaki durgunluk gibi direkt etkiler yanında, petrol fiyatlarındaki oynaklıklar indirekt olarak gıda sektörünün 2020 yılı performansını yakından etkileyecektir.
Tarım ve gıda terimlerinin birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki alanı tanımladığını belirtmeliyim. Tarım temel olarak bitkisel üretim, hayvansal üretim (arı ürünleri dahil), su ürünleri, avcılık ve toplayıcılığı da kapsayan her türlü birincil üretimi ifade eder. Gıda sanayi ise elde edilen birincil üretimin insan tüketimine hazır hale getirilmesi için uygulanan her türlü muhafaza, işleme ve sunum tekniklerini kapsar. Birincil üretim ile gıda üretimini kesin hatlarla ayırmak mümkün olmayıp, birbirinin devamı iki süreç olarak görmek gerekir.
Geçen yıl tarım ve gıda gündemi açısından oldukça hareketli geçti. Kuraklık, seller ve bundan kaynaklanan üretim düşüşleri, kontrol edilemeyen ürün fiyatları, aracı stokları, tanzim satışları akılda kalan bazıları. Görünen o ki, tarım sektöründe uzun vadeli strateji ve çözümlere acil ihtiyaç var. İlki 1997 yılında, ikincisi 2004 yılında toplanan Tarım Şurası 15 yıl aradan sonra ihtiyaçları çözümlemek için bu yıl yeniden toplandı, 60 maddelik bir sonuç bildirgesi yayınlanarak sona erdi.
Bildirge asıl olarak, üreticiyi teknolojik dönüşüme yönlendirirken bir önceki şuranın bir çok temel sorunlarını da günümüze taşıyor. Gıda güvenirliği bakımından bildirgede yer alan tek konu ‘taklit ve tağşişin’ sert yaptırımlarla önlenmesi. 2012 yılından beri 1443 firmanın 3 bin 202 ürününde taklit ve tağşişe rastlanması konunun tüketici sağlığı yanında gıda sanayinin saygınlığı bakımından çok önemli olduğunun altını çizmeliyim.
2020 yılı için hane halkı gıda ürünleri harcamalarında yüzde 4-5’lik bir artış öngörüyorum. Bu artış gıda sanayi büyüme oranını olumlu etkileyecektir. Birincil üretimde verimlilik konusunda radikal çözümler üretmediğimiz sürece tüketiciyi yakınen ilgilendiren gıda enflasyonunu yönetmemiz mümkün görünmüyor. Enflasyondaki gerileme umarım gıda enflasyonu ile baskı altında kalmaz. Zira gıda fiyatlarında 2020 yılında yüzde 15’lik bir artış sürpriz olmayacaktır. Başarmak için, doğru veri, doğru analiz ve yasal hazırlıkların tamamlanması kaçınılmaz zorunluluk.
Umut yılı… Umutlarımızın gerçeğe dönüşmesi ümidiyle güzel bir 2020 yılı diliyorum.