Çin kentinde bir kabus
29/04/2020 - 14:43:00
Necdet Buzbaş
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı
Çin’in Wuhan kentinde 10 Aralık 2019 tarihinde başlayan Covid-19 salgını hız kesmeden tüm dünyaya yayılarak ciddi bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 29 Ocak 2020’de “Halk Sağlığı Açısından Küresel Acil Durum” ilan etmesine karşın çok geçmeden virüsün kıtalar arası yaygınlığı karşısında çaresiz kalarak 11 Mart 2020 tarihinde pandemi ilanı yaptı. Sağlık Bakanlığımız oluşturduğu Bilim Kurulu marifetiyle önerilen tedbirleri hemen uygulamaya koyarak zaman kazanmaya çalıştı. Zira virüse karşı zafer, virüsten önde gitmek ile mümkündü.
Corona virüs salgını (Covid-19) sadece hükümetlerin, yerel yönetimlerin aldığı önlemlerle baskılanacak özellikle değil. Virüsün önlenmesi, resmi otoritenin aldığı önlemlere kayıtsız şartsız uyum ile bireysel hijyenin esnetilmeden uygulanmasından sorumlu vatandaşın davranışıyla da yakından ilgili. Vatandaşın, virüsün davranışları ve bireysel hijyen konusunda doğru bilgilendirilmesi hayati öneme haiz. Kamu bu konuda gereğini yaparken, halkın bilgi kaynaklarının ağırlıkla (%60) başında gelen televizyon kanalları da büyük katkı veriyorlar. Konunun uzmanları ve Bilim Kurulu Üyelerini programlarına konuk alan kanallar yanında, onkolog, fitoterapist ve farmakoloji uzmanı gibi alışık yüzleri programlarından eksik etmeyen kanallara da rastlıyoruz. Toplumda doğru bilgi ve güven havasına en çok ihtiyaç duyulan bugünlerde televizyon kanallarının reyting endişelerinden sıyrılarak kamu hizmeti yaptıklarının farkına varmaları en büyük dileğimdir.
Covid-19 salgını küresel bir sorun ama demografik yapı, alışkanlıklar ve yaşam tarzları çözümü lokal kılıyor. Her ülke kendi önlemlerini alıyor, komşu ülkelerle ilişkileri donduruyor, sınırları kapatıyor, uçak seferlerini iptal ediyor. Sağlık Bakanlığı, Covid-19 seyrini dikkatle ve yakından izleyerek her gün bir dizi önlem alıyor. Söz konusu sağlık olunca her önlem mübah! Biz vatandaşların görevi alınan önlemlere uymak ve uygulamak. Önlemlerin en önemlisi “evinde kal” sloganıyla vurgulanan bireysel sosyal izolasyon, hatta 65 yaş üstü vatandaşlar için yasal bir zorunluluk.
Covid-19 salgını din, dil, ırk, renk, genetik, cinsiyet, zengin, fakir, gelişmiş gelişmekte farklılığı gözetmeksizin sağlığı tehdit ederken, alınan önlemlerin sonuçları nedeniyle ekonomiyi de aynı ölçüde tehdit ediyor. Arz talep dengesi şaşmış, dengesizlik ölçütü belirsiz. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, en büyük ihracatçısı Çin’de üretim kaybı devam ediyor, üretim %60’lara düşmüş durumda. Çin’in bu durumu dünya ticaretinde dengeleri değiştiriyor. Küreselleşmenin üzerinde yapılandığı, Çin’den her şeyi ucuza tedarik özneli “Uluslararası Tedarik Zinciri” adeta iflas etmiş durumda.
Çoğu ülke liderinin telaffuz ettiği “Covid-19 sonrası dünya eskisi gibi olamayacaktır” söylemi her halde gelecekte yeni stratejilerin uygulanacağının varsayımı olsa gerek. “Kriz AB’nin maske, dezenfektan, jel gibi stratejik ürünlerde Çin’e bağımlı olduğunu ortaya çıkardı. Bu sorunu ivedilikle gidermeye niyetli olan Brüksel, yeni bir sanayi stratejisi hazırlığında” sözleri bu varsayımın somut ifadesi. Ülkemizden bir örnek; geçen haftalarda iki girişimcinin sitrik asit üretimi için yatırım yaptıkları basında yer aldı. Yıllar önce Fersan tarafından yerel üretilen sitrik asit, Çin’den gelen ürüne fiyat rekabetinde yenik düştüğünde üretim sonlandırılmıştı. Tüm tedarikçilerimiz büyük oranda Çin’e bağımlı hale geldiler.
Covid-19 salgını nedeniyle, gıda temininde zaman zaman sorunlar yaşanabilmektedir. Çin’den tarım ve gıda ürünleri ithalatımız sınırlı ölçülerde. Bu nedenle önemli bir sorun yaşanması beklenmiyor. Dış ticaretimizin yarıdan fazlasının gerçekleştiği Avrupa Birliği, Covid- 19’un en yaygın olduğu ülkeleri kapsıyor. Bu ülkelerden İtalya ve İspanya birçok üründe en ciddi rakiplerimiz. Bu iki ülkeden ürün tedariki kesintiye uğramış ülkeler Türkiye’ye yönelebilir. Ülkemiz birçok Avrupa ülkesine göre daha güvenilir ve daha temiz. Sahip olduğumuz potansiyel Avrupa’yı doyurabilecek nitelikte. Ancak hazırlıkların yeterli olup olmadığı konusunda yeterince iyimser olamıyorum. Yaşadığımız bugünlerde insanların aşıya, ilaca ve tedaviye ihtiyacı olduğu kadar, güçlü bağışıklık sisteminin varlığı için sağlıklı ve güvenilir gıdaya da ihtiyaçları olduğu kaçınılmaz gerçek.
Artan olgu sayıları ve kayıplar, dozu artan yeni önlemlerin gündeme alınmasını zorunlu kılıyor. Virüsün yayılmasını önlemek, salgını kontrol altında tutmak için alınan önlemlerden en etkini sosyal izolasyon (evde otur!), talebin düşmesine ve ekonominin küçülmesine yol açacak gelişme gösteriyor. Yaşamsal çelişki; sağlık kazanımı ekonomik çöküntü. Tarım ve gıda sektörleri Covid-19 salgınından birlikte etkileneceklerdir. Tarım sektörü, doğrudan insan tüketimine uygun olmayan birincil üretimi gerçekleştirirken, gıda sektörü birincil üretimi tüketilebilir hale getirmektedir. Sorunları farklılık gösterebilse de etki bütünleşiktir. Örneğin tarımsal üretimde özellikle mevsimlik işçi çalışanları büyük risk altındadır. İşçilerin ürün toplamak için toplu olarak taşınmaları ve toplu barınmaları salgın riskini artıracağından ürünlerin hasat edilmesi ve toplanması aksayacaktır.
Covid-19 gıda sektörünü nasıl etkileyecek?
Gıda tüketimi kanallarını kabaca; hanehalkı, ev dışı tüketim, turizm ve ihracaat olarak sıralayabiliriz. Covid-19 salgını ev dışı tüketim ve turizm gıda gelirlerini hemen hemen sıfırlayacaktır. Bu iki kanalın parasal büyüklüğü 98 milyar TL’yi bulmaktadır. Gıda ürünleri ihracatımız 18 milyar dolar civarındadır. Ülkelerin salgın ortamında zorunlu değişen tüketim alışkanlıkları ve endişeleri siparişleri etkilerken, konteyner teminindeki zorluklar, tır şoförlerine uygulanan önlemler nedeniyle yaşanan teknik güçlükler ihracatı ciddi şekilde olumsuz etkileyecektir. Hanehalkı tüketimi 280 milyar TL’lik büyüklükle tüketim kanallarının en büyüğü. Salgın nedeniyle alınan önemler içinde kapatılan işyerlerinde çalışanların kazanç kayıpları, gıda ürünlerine talebi aşağıya çekecektir. Talebin aşağıya seyri arzı da aşağıya çekecek ekonomik yıkım sarmalı çalışacaktır, üreten fabrikalar vardiya azaltacak veya çalışmaya ara vereceklerdir.
Tarım ve Orman Bakanı her ne kadar temel tüketim gıda ürünleri için stokların yeterli olduğunu söylese de salgının sonlanmasındaki belirsizlik endişe kaynağı. Ayrıca yem ham maddeleri yağlı tohumlar yanında tarımsal girdilerdeki (tohum, gübre, zirai ilaç vb.) dışa bağımlı olduğumuz da göz ardı edilmemelidir. Sağlık yanında ekonomide ortaya çıkan bu felaket tablosu devletlerin müdahalesi olmadan hafifletilemez. Ülkeler vatandaşlarının sağlık ve diğer ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılamak üzere bir dizi finansal çözümler vadediyorlar. ABD 1.2 trilyon dolar, Almanya 550 milyar Euro, Fransa 300 milyar Euro, İspanya 200 milyar Euro farklı kanallarda kullanılmak üzere piyasaya para enjekte ediyor. Türkiye de Ekonomik İstikrar Kalkanı adı altında 100 milyar TL’lik bir paketi açıkladı.
Covid-19 salgının ne kadar süreceği, ne zaman sonlanacağı belirsizlik içerdiğinden ekonomik krizin yıkıma dönüşmeden ne zaman döneceğini kestirmek mümkün değil. Ancak “Her şerde bir hayır vardır” diyerek ders alacağımız noktalar da var. “Birçok tüketim şekilden vazgeçilebilir ama gıdadan asla!” diyerek en azından stratejik gıda maddelerinin arzında yerel olmayı benimsemeliyiz. Tarım ve Orman Bakanlığı merkezi yönetimle (planlama, stok kontrol, fiyat düzenleme) havza bazında üretimi yönetmeli, destekleriyle üreticilere cazip kılmalıdır.
Mevcut uluslar arası tedarik zinciri gıda için sürdürülebilir değildir. Oyunun kuralları yeniden yazılacak ise, aşırı bağımlılıktan dengeli öze dönmenin zamanı gelmiştir. Aksi halde pandemiye açlık da bir felaket olarak eşlik edecektir. Bilim er geç virüsü alt edecektir. İnancımızı kaybetmeden, alınan tedbirlere kayıtsız şartsız uyum sağlayarak yurtdaşlık görevimizi yerine getirerek destek vereceğiz.
Sağlıklı günler dilerim.