Türkiye’de sütün yarısı kayıt dışına gidiyor
19/06/2020 - 15:38:00
Türkiye’de yılda 23 milyon ton süt üretilirken, bunun ancak %45’i sanayide işleniyor. SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Tezel, “Geri kalan %55 ise denetimsiz, açıkta satılan, izlenebilirliği olmayan ve büyük oranda ambalajsız veya uygun olmayan ambalaja sahip ürünler” diyor
Türkiye süt ve süt ürünleri sektöründe kamu otoritesince onaylı, kayıtlı ve denetimli 2 bin 321 işletme faaliyet gösteriyor. Sektör her gün 300 bini aşkın çiftçi-üreticiden temin ettiği çiğ sütü, sağlıklı, ambalajlı, hijyenik içme sütü ve süt ürününe dönüştürüyor. Bunun yanı sıra gerek sağladığı doğrudan istihdam ve gerekse tedarikçilerinden aldığı mal ve hizmet ile 100 binlerce insana da geçim kapısı oluyor. Üretilen süt ve süt ürünleri, yurt içinde 600 bin satış noktasında, yurt dışında da 88 ülkede tüketiciyle buluşuyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2019 yılında üretilen toplam süt miktarı 22 milyon 960 bin 379 ton olurken, bu sütün 20,8 milyon tonunu (%90,5) inek sütü, 1,5 milyon tonunu (%6,6) koyun sütü, 577 bin tonunu (%2,5) keçi sütü ve 79 bin tonunu (%0,3) manda sütü oluşturdu. 2019 yılında üretilen toplam süt miktarı, 2018’e göre %3,8 oranında artış gösterdi. Ancak bu üretimin içinde ülkemizde sanayi tarafından toplanan inek sütü, 2019 yılında 9 milyon 506 bin 26 ton olarak kaydedildi. Yani toplam inek sütü üretiminin yaklaşık %45’i sanayi işletmeleri tarafından işlenerek, ilgili bakanlıkların denetimi altında, sağlıklı bir tedarik zinciriyle ambalajlı olarak tüketicilere ulaşabiliyor. 2019 yılında 1 milyon 468 bin 616 ton içme sütü, 1 milyon 136 bin 43 ton yoğurt, 698 bin 330 ton ayran, 671 bin 497 ton inek peyniri, 73 bin 656 ton tereyağı, 66 bin 513 ton yağsız süttozu ve 34 bin 508 ton tam yağlı süttozu üretildi.
2019 ihracatı 357 milyon dolar
Sektörün dış ticaretine baktığımızda ise, 2019 yılında toplam süt ve süt ürünleri ihracatının 208 bin 151 ton karşılığı 356 milyon 850 bin 975 dolar olarak gerçekleştiği görülüyor. 2019 yılında yapılan süt ve süt ürünleri ithalatı ise 19 bin 479 ton karşılığı 80 milyon 339 bin 409 dolar oldu. Türkiye, 23 milyon tonluk çiğ süt üretimiyle dünyada sekizinci, AB’de ise üçüncü sırada bulunuyor. Ayrıca ülkemizde, 1 milyon 110 bin adet süt hayvancılığı yapan işletme var, bu işletmelerin de %71,5’i 10 başın altında. 11-20 baş arası hayvanı olan işletmeler ise toplam işletme sayısının ’sini oluşturuyor. %88’inin 20 başın altında olduğu süt işletmelerinin mevcut yapısı düşünüldüğünde, sütçülük sektörünün yapısal anlamda pek çok sorunla iç içe olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında, Avrupa Birliği’ne ihracat onayı almış süt işletmesı sayı 142’dir. Süt işletmeleri genel olarak parçalı yapıda olup, küçük aile işletmeleridir. Bununla beraber, büyük ve modern süt çiftlikler de mevcut. 50 başın üzerindeki süt çiftlikleri sayısı, toplam süt çiftlikleri sayısının %2,4’ü kadarıdır. Ayrıca ari işletmelerin sayısı da gün geçtikçe artıyor.
Tarık Tezel: “Ambalajsız süt ürünleri halk sağlığını tehdit ediyor”
Ülkemizde yılda 23 milyon ton süt üretildiğini, ancak bu üretimin karşılığında halkın ihtiyacı olan dünya standartlarında ve Türkiye yasaları ve yönetmeliklerine uygun sağlıklı ürünlerin, bu üretimin ancak %45’i ile tüketicilere ulaşabildiğine dikkat çeken SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Tezel, “Geri kalan %55 ise denetimsiz, açıkta satılan, izlenebilirliği olmayan ve büyük oranda ambalajsız veya uygun olmayan ambalaja sahip ürünlerdir. Gelişmiş ülkelerde ise üretilen sütün sanayiye gitme oaranı %98’dir. COVID-19 kayıtsız ekonomiyi gündemden çıkarmak için bir fırsattır. Günümüz şartları bir kez daha göstermiştir ki ambalajsız ve açıkta satılan süt ve süt ürünleri, halkın sağlığı için ciddi risk yaratmaktadır. Bu nedenle denetimsiz koşullarda halka arz edilerek aynı zamanda ciddi bir vergi kaybına da neden olan sokak sütü, market sütü, ari süt ve sütmatiklerin, sözde organik yoğurtların, peynirlerin, tereyağların, semt pazarlarında her türlü hastalık yapıcı etkene açık olarak pazarlanan süt ürünlerinin satışı bir an önce engellenmelidir. Artık bu dönemde, her kesimin halk sağlığı sorumluluğunu üstlenmesi zorunlu hale gelmiştir” dedi.
Dünya ve Türkiye, koronavirüs salgını ile mücadele ederken, virüse karşı alınması gereken kişisel tedbirlerden birinin de hem bağışıklık sistemini hem de genel vücut direncini güçlü tutmak olfuğunu söyleyen Tezel, sağlıklı bir yaşamın önemli ögelerinden birinin hayvansal protein tüketimi olduğunu, burada da hayvansal proteinin en önemli iki kaynağı olarak süt ve kırmızı etin öne çıktığını dile getirdi. Korona günlerinde gıda sektöründe girdilerdeki maliyet artışına karşın et ve süt ürünlerinde fiyatların yükselmedğini iddia eden Tarık Tezel. “Ambalaj malzemeleri, enerji maliyetleri, lojistik gibi etmenler maliyetleri artırıyor. Sektörümüzde hijyen büyük önem taşıdığı için temizlik malzemelerinden maskesine kadar çok ciddi fiyat artışlarıyla karşı karşıyayız. Bu sıkıntıların aşılmasında da desteğe ihtiyacımız var” diye konuştu.
“Belirli bir dönem de olsa KDV sıfırlanmalı”
Bu dönemde tüketimin korunması ve desteklenmesi adına özellikle süt ve süt ürünlerinde KDV'nin düşürülmesinin önemli bir çözüm olabileceğini vurgulayan Tezel şöyle devam etti: “Belirli bir dönemlik de olsa KDV sıfırlanabilir. Özellikle ambalaj ürünlerinden alınacak geri kazanım katılım payının 2022 yılı sonuna kadar ertelenmesinde büyük yarar vardır. Bunlar ilave maliyet getiriyor. İlave maliyetlerin ortadan kaldırılması, yaraların sarılmasında büyük fayda sağlayacaktır. Hayvancılık veteriner malzemeleri, aşı ve hijyen malzemelerinde sıkıntılara karşı önlem alınabilir. Sütün köylerde toplanmasında kapı kapı süt toplamak yerine, merkezi toplamaya geçilmelidir. Bu yöntem hem süt hijyenine hem de üreticinin eline geçen paranın artmasına katkı sağlayacaktır. Ekonomik İstikrar Kalkanı paketinde yer alan mücbir sebep kapsamındaki sektörler arasına, gıda, hayvancılık, bitkisel üretim ve yem sektörleri de mutlaka dâhil edilmelidir. Girdi maliyetleri artışları değerlendirilmeden gıda enflasyonu artışı yargısında bulunulmamalıdır.”
Koronavirüs salgını ile döviz artışa bağlı olarak, yem ham maddesi ithalatında ve maliyetlerindeki artışların yem üreticilerine ciddi sıkıntı getirdiğini belirten SETBİR Başkanı Tarık Tezel, “Yem üretimi desteklenmelidir. Aslında bu sadece bugünün değil her dönemin sorunudur. Bu sorunun sonucu olarak üretici, maliyetlerini yönetememekte, sıkıntıyı çiğ süt fiyatlarına yansıtarak çözmeye çalışmaktadır. Bu konuda kamunun yapması gereken desteklemeler var. Hâlihazırda yürürlüğe giren desteklemeler yetersiz. Üreticinin sorunu çözülür, çözüm sürdürülebilir olursa süt üretimi artar. Diğer yandan artan üretimin kayıt dışına kaymaması için muhtelif tedbirler alınması gereklidir” açıklamasında bulundu.
ZMO: “2050’de küresel süt tüketimi %58 artacak”
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Adana Şube Başkanı Feyzullah Korkut, 21 Mayıs Dünya Süt Günü nedeniyle yaptığı açıklamada ülkemizde kişi başına tüketilen proteinin 18,1 gramının yani yüzde 50'sinin sütten geldiğini belirtti. Korkut, sütün Türkiye’de tarımsal üretim değerinin %9’unu, hayvansal üretim değerinin ,6’sını karşılarken, dünyada tarımsal üretim değerinin %8’ini, hayvansal üretim değerinin ise %25’ini karşıladığına dikkat çekerek, kişi başına tüketilen proteinin 8,2 gramı Dünya’da yani % 26,62’si, 20,47 gramı Avrupa Birliği’nde yani % 34,9’u, 18,19 gramı Türkiye’de % 50’sinin sütten karşılandığını ifade etti. Dünya nüfusunun 2050’li yıllarda 10 milyara ulaşacağını ve gelişen ülkelerde kişi başına hayvansal protein tüketim miktarında artış olacağını açıklayan Korkut, “Gelecek 20 yılda hayvansal ürün talebinin 2 kat artacağı ve 2050’de küresel süt tüketiminin %58 artacağı öngörülmektedir” dedi.
Süt ve süt ürünleri üretimi ve tüketiminde arz talep dengesinin sağlanabilmesi için çiftçiye üretimde güven ve destek sağlanmasının önemine vurgu yapan Feyzullah Korkut şunları söyledi: “Türkiye’nin nüfusu bugün 83 milyondur. Nüfusumuzun 2023’te 87 milyon, 2050’de 105 milyon olması öngörülmektedir. Artan nüfusun süt ve kırmızı et kaynaklı hayvansal protein ihtiyacını karşılayabilmesi için hayvan sayımızın artırılması, dolayısıyla da süt/kırmızı et hayvancılığına yatırım yapılması gerekmektedir. Et ve süt maliyetlerini yükselten temel etken yem maliyetleridir. Yem hammaddesinde dışa bağımlı olunması, kur artışında ki artışlarla birlikle maliyetleri yükseltmektedir. Ayçiçeği, kanola ve soya küspesi besin içerikleri nedeniyle yem sanayinde yaygın bir şekilde kullanılan küspe türleridir. Yağlı tohum üretiminin arttırılması, yem hammaddesi ihtiyacında dışa bağımlılığı en aza indirecektir. Katma değer oluşturan ve istihdam yaratma potansiyeli bulunan süt sektöründeki mevcut üretim, iç piyasa gereksinimini karşılamaktan uzaktır. Süt fiyatlarından ne üretici ne de tüketici memnundur. Yüksek girdi maliyetlerinden dolayı üretici kâr edemediği gibi, sütün iç piyasa fiyatı da tüketici beklentisinin üzerindedir.”
Gıda Mühendisleri Odası: “Süt tüketiminde gerideyiz”
21 Mayıs Dünya Süt Günü dolayısıyla açıklama yapan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası ise, insan sağlığı bakımından stratejik bir öneme sahip süt ve süt ürünleriyle hayvansal protein ihtiyacının büyük bir kısmı karşılanabildiğine dikkat çekti. Türkiye’nin, büyük baş hayvan sayısı ve süt üretiminde dünyada üst sıralarda yer almasına rağmen süt tüketiminde gerilerde bulunduğunu anımsatan açıklamada; “Avrupa Birliği ülkeleri arasında yıllık ortalama süt tüketimi 60 litrenin üzerinde olurken İrlanda ve Finlandiya bu alanda başı çeken iki ülke durumundadır. Yıllık ortalama süt tüketimi İrlanda'da 125, Finlandiya'da ise 120 litre civarındayken, bu miktar Türkiye’de sadece 34 litre kadardır” ifadeleri kaydedildi.
Ulusal Süt Konseyi tarafından %3,6 yağlı, %3,2 proteinli çiğ süt tavsiye fiyatın 1 Ocak -31 Aralık 2020 için 2.30 Tl/lt olarak belirlendiğini ve bu fiyattaki sütün market raflarında tüketiciye ulaşmasına kadar 2-3 katına çıktığının belirtiği açıklamada, “Fiyatların bu kadar yüksek olması bütçesi yeterli olmayan tüketicileri kayıt dışı ürün tüketimine yönlendirmektedir. Sokak sütü tüketimi de bu kayıt dışılığın başında gelmektedir. Ülkemizde sokak sütü tüketimi azımsanamayacak düzeydedir. Üretilen çiğ süt miktarının hemen hemen yarısına yakını kayıt dışı olarak pazarlanıp satılmaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi basın ve yayın organlarında, izlenebilirliğin en yüksek olduğu yayın saatlerinde konunun uzmanı olmayan kişiler tarafından hiçbir bilimsel temeli olmayan, spekülatif ve bir o kadar da tehlikeli, tüketiciyi yanlış bilgilendirip, yönlendiren "medyatik" birtakım insanlar tarafından işlenmiş sütün tüketilmemesi gerektiği konusunda yoğun çaba sarf edildiği görülmektedir” denildi.
Gıda Mühendisleri Odası açıklamasında sütçülük sektörüne ilişkin şu önerilerde bulundu:
· Kaliteli süt üretimi için süt hayvancılığı ile uğraşan çiftçi ve köylüye verilen destekler artırılmalı, aile çiftçiliği özendirilmeli, kırsal kalkınmaya önem verilmelidir,
· Okul sütü projesi uygulamasına yaşanılan sorunların çözülmesi kaydıyla devam edilmeli, projeye yerel işletmelerin dahil edilmesi sağlanmalıdır,
· Süt üreticilerinin bir araya gelmesini sağlayacak üretici birlikleri ve kooperatifler kurulmalı, gerekli destekler sağlanmalıdır,
· Pastörize ve UHT (uzun ömürlü) süt tüketiminin yaygınlaşması özendirilmelidir,
· Süt ve ürünlerindeki denetim artırılmalı, kayıt dışı üretime ve satışına izin verilmemelidir,
· Gıda mühendislerinin teknik bilgisinden; üretimden-denetime kadar olan her aşamada yararlanılmalıdır. Bu anlamda Gıda Mühendisleri Odası tarafından Tarım ve Orman Bakanlığı ‘na önerilen "Yetkilendirilmiş Gıda Danışmanlığı" sistemi yaşama geçirilmelidir,
· Tüketiciler üzerinde ciddi yanılgılara neden olan bilgi kirliliğinin önlenmesi konusunda, süt ve ürünleri alanında uzmanlaşmış meslek grupları ve kuruluşları ile iş birliğine gidilmeli, toplumu doğru şekilde bilgilendirme konusunda çaba sarf edilmelidir.
Haber: Özgür Çilek
Gıda Teknolojisi Dergisi
Mail: gidadergisi@gmail.com
Twitter: @zgrilek1