Sürdürülebilir gıda tedarik sürecinde ATP anlaşmasının önemi
02/03/2022 - 16:52:00
Maltepe Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü Öğretim Üyesi ve Lojistik Derneği (LODER) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Atiye Tümanbatur, "Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığına ve bu Taşımalarda Kullanılacak Özel Ekipmanlara ilişkin Anlaşma" olarak bilinen ATP anlaşmasının sürdürülebilir gıda tedarik sürecindekini önemini anlattı.
ATP anlaşması olarak bilinen “Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığına ve bu Taşımalarda Kullanılacak Özel Ekipmanlara ilişkin Anlaşma” ya 25 Nisan 2012 tarihli 6298 no.lu uygun bulma kanunu ile taraf olunmuş ve 21 Aralık 2013 tarihi itibariyle de bozulabilir gıdaların uluslararası taşımacılığında ATP anlaşması hükümleri yürürlüğe girmiştir. Bununla birlikte Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışmalar çerçevesinde Resmi Gazete ’de yayınlanan 2/7/2021 tarih ve 31529 sayılı “Bozulabilir Gıda Maddelerinin Taşımacılığında Kullanılacak Özel Ekipmanlar Hakkında Yönetmeliği” ile birlikte hem yurt dışı hem yurt içi taşımalarda kullanılacak ekipmanlara ilişkin hususlar yayınlandı. ATP anlaşmasının temeli, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan gıda kıtlığı karşısında, bozulabilir gıda maddelerinin uluslararası taşımacılığının niteliğini ve hacmini incelemek için bir Çalışma Grubu (Working Party on the Transport of Perishable Foodstuffs) kurulmasına karar verildiği 1948 yılına dayanmaktadır. Uluslararası taşımacılık için geçerli olan kuralları içermekte olan anlaşmayı sadece Fransa, İtalya, Rusya, Slovakya gibi ülkeler yurtiçi taşımalarında da benimsemiştir.
Söz konusu anlaşma temel olarak uluslararası ticarette, bozulabilir gıda maddelerinin taşıma sırasında kalitesini ve koruma koşullarını iyileştirerek bozulabilir gıda maddelerinin ticaretinin genişlemesini teşvik edilmesi esasına dayanmaktadır. Öte yandan yazılı olmasa da yine bu anlaşma kapsamında amaçlanan diğer kritik unsur ise gıda güvenliğini korumak ve güvenli olmayan gıdalardan insan sağlığına yönelik tehditleri önlemek olarak öne çıkmaktadır. Gıda güvenliği, beslenme ve gıda güvencesi birbiriyle yakından ilişkili olup tüketiciyi gıda kaynaklı hastalık riskinden korumaya yardımcı olduğu için yaşamsal anlamda önem taşımaktadır. Bu anlamda gıdanın tedarik zinciri sürecinde oluşabilecek bakteriyel tehlikelere karşı sıcaklık kontrolünün sağlanması önemli olduğu için ürünlerin soğuk zincirde taşınması bir zorunluluk olarak öne çıkmaktadır.
Her ürünün tedarik zinciri süreci farklıdır. Gıda endüstrisinde kullanılan ürünler çeşitli ve çabuk bozulabilen bir yapıya sahip olduğundan zincir daha karmaşık hale gelmektedir. Özellikle besin değeri yüksek et, süt ve balık gibi ürünlerde üretimden tüketiciye ulaşana kadar ki sürecin herhangi bir aşamasında soğuk zincirin kırılması durumunda üründeki mikroorganizmalar çoğalarak zehirleyici seviyelere ulaşmakta ve insan sağlığını tehdit edebilmektedir. Bu sebeple güvenli bir hizmet sunumu için etkin bir lojistik sistemi ve bakımlı soğuk zincir şarttır. Soğuk zincir, sıcaklık kontrollü bir tedarik zinciri olduğundan gıda ürünlerinin nihai tüketiciye ulaştırılmasında önemli bir etkiye sahiptir. Soğuk zincirin yönetiminde ısıya dayanıklı olmayan bir ürünün üretiminden kullanım anına kadar sabit bir sıcaklığa sahip olmasını sağlamak için kullanılan tüm araçları içermesi gereklidir. Bu çerçevede sıcaklık kontrollü ürünler, özel nakliye ekipmanı ve depolama tesisleri gerektirmektedir. Günümüzde ileri teknoloji ürünlerinin kullanımı süreçlerin etkinliğini artırmaktadır. Bu da oluşturulan standartlarla bütünleştirildiğinde atık yönetimini de içeren bir yapıyla çevresel etkiyi de azaltılabilmektedir. Ancak yatırım maliyetlerinin yüksek olması sektördeki işletmeler açısından zorluk yaratmaktadır. Bu alanlarda oluşturulacak ar-ge ve inovasyon çalışmaları için sağlanacak teşvikler sektördeki gelişmeyi hızlandırarak ekonomik olduğu kadar pozitif dışsallık olarak nitelendirebileceğimiz çevresel ve sosyal fayda da sağlayacaktır.
ATP Anlaşması neden önemli?
Sonuç olarak 1 Ocak 2022 itibariyle uluslararası taşımalarda ATP anlaşmasında yer alan sertifika/belgelere sahip araçlarla taşınması hususuna ek olarak yurt içi taşımalarda “Bozulabilir Gıda Taşıma Belgesi”ne sahip araçlarla taşınması kapsama alınmıştır. Burada veri izleyicilerle (data logger) araçların içindeki ısının takibinin sağlanabilmesi olanaklı hale getirilmektedir. Bu anlamda yönetmeliğin yürürlüğe girmesi sektör için büyük önem taşımaktadır. Burada unutulmaması gereken sıcaklık kontrollü taşımaya uygun taşıma araçlarının soğuk zincir yatırımlarının sadece bir parçasını oluşturduğudur. Gıda ürünlerinin zamanında ulaştırılabilmesinin yanında taze ve sağlıklı olarak tüketiciye ulaştırılması da sürecin bir diğer parçasıdır. Dolayısıyla gıda zincirinde sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi ve gıdanın güvenliği açısından depo yatırımları, ürün izlenebilirliğini sağlayan ileri teknoloji kullanımı ve perakende mağazalarındaki raflar gibi yüksek maliyet içeren birçok yatırımın gerçekleştirilmesi son derece önemlidir. Sektörde sıcaklık ayarlı taşıma seçenekleriyle ısıya duyarlı ürünler için küresel tedarik zincirleri oluşturacak çok yönlülüğe ve güvene sahip işletme sayısı oldukça sınırlıdır. Bunun için gerek ulusal anlamda halk sağlığının korunması, gerekse sektördeki işletmelerin küresel ticarette konumlanması için altyapı gereksinimlerinin sağlanması önemlidir.
Gıda sisteminin içinde bulunduğu zorluklar karşısında güçlerin birleştirilmesine yönelik gıda vadisi (food valley) gibi kümelenmiş alanların oluşturulması ile uygun fiyatlı, sürdürülebilir ve sağlıklı gıdaya erişim sağlanabileceğine inanıyorum. Gıda sistemi içinde yer alan paydaşların ortaklaşa hareket ettiği böyle bir yapı ile kaynakların etkin ve verimli kullanılması mümkün olabilecek ve katma değer yaratmayan faaliyetlerden kaynaklı gıda israfının önüne geçilebilecektir. Gıda tedarik zinciri sistemi derken, sistemi niteleyen üreticiden tüketiciye ulaşana kadar ürüne doğrudan temas eden ambalaj malzemeleri, ısı kontrollü alanlar, ürünlerin depolandığı raflar gibi unsurlar hem çok çeşitli hem de kendi içinde çok aşamalıdır. Tüm bunlara Ar-Ge faaliyetleri ve inovasyon gibi yaratıcı çalışmaların gerekliliği de eklendiğinde en genel anlamda üreticiden yatırımcıya, yan sanayiden son tüketiciye kadar tüm paydaşlar arasında ortak bir sinerjinin yaratılması nihai amacımız olmalıdır. Dolayısıyla bu kümelenmeye dâhil olabilmenin hem kolaylaştırılması hem de yaygınlaştırılması için merkezi otoritenin vergi indirimleri ve teşvikler gibi süreci sübvanse edici politikaları oluşturması ve hayata geçirmesi oldukça önemlidir. Bu noktada üzerinde durulması gereken önemli bir husus sürecin sadece üreticiye kolaylık ve düşük maliyet, tüketiciye de sağlıklı gıdanın zamanında eriştirilebilmesinden ibaret olmadığıdır. Buna aynı zamanda atık yönetimi, geri dönüşüm, çevresel anlamda sürdürülebilirlik gibi son aşamada ulusal anlamda ekonomik kalkınmaya pozitif yönlü bir katlı sağlayabilme olasılığı da düşünülmelidir.