Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Prof. Dr. Meltem Onay yazdı: Tarımın sessiz kahramanları

Sürdürülebilir Tarım Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Kooperatifi (STKoop) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Meltem Onay, tarım sektöründe çalışan kadınların bugünkü şartlarını ve yaşadıkları sorunları Gıda Teknolojisi Dergisi için yazdı.




Kadın çiftçilerDünya Kadınlar Günü, her yıl 8 Mart tarihinde kutlanan ve kadınların toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasi başarılarını onurlandıran bir gündür. Aynı zamanda, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama, kadın haklarını savunma ve kadınların karşılaştığı sorunlara dikkat çekme amacını taşımaktadır. Aslında kadınların, 1857 yılından bu yana, önce sessiz ama daha sonraki zamanlarda, sesini daha fazla duyurduğu anlamlı bir gündür.  Sadece bir kutlama değil, aynı zamanda bir farkındalık yaratma günüdür. Kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekmek, toplumda eşitliği savunmak ve gelecekte daha adil bir dünya inşa etmek için bir fırsattır. Kadınların geçmişteki direnişlerini onurlandırırken, gelecek için yeni hedefler belirlememize olanak tanır. 
 
Toplumsal duyarlılığı artırır, hak taleplerini güçlendirir, istatistiklere ve gerçeklere dikkat çeker, ilham ve motivasyon verir, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini güçlendirir,  çözüm ve öneriler sunar. Her sektörde kadınların yaşadığı sorunlar  benzer ancak bir o kadar da farklıdır. Kadın her alanda kadındır, vardır, isteklidir, arzuludur, kararlıdır. Göründüğü müddetçe vardır. Sesini duyurduğu sürece “BİZ BURADAYIZ” der. Bu yazı, emek yoğun bir sektör olan tarımda, kadının rolünü ve sorunlarını dile getiren, samimi ve içten sesleniştir. 
 
Türkiye’de kadın çiftçilerin sorunları
Tarım, Türkiye ekonomisinin ve toplumunun temel taşlarından biridir. Bu sektörde çalışan kadınlar, üretimin sürdürülebilirliği ve kırsal kalkınma açısından hayati bir role sahiptirler. Ancak, kadın çiftçiler, emeklerinin karşılığını tam anlamıyla alamamakta ve birçok yapısal sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu temel sorunları net olarak tanımlayamazsak, çözümleri üzerinde konuşmak da, anlamlı olmayacaktır. Öncelikle “toplumsal cinsiyet eşitsizliği” konusuyla başlamak faydalı olabilir. Kadın çiftçiler tarımsal üretimin büyük bir kısmını gerçekleştiriyor ancak ya yardımcı ya da çiftçi eşi olarak görülüyorlar. Bu da, doğal olarak kadınların yaptıkları işin görünmez olmasına ve resmi istatistiklerde yer almamasına yol açıyor. Halbuki, kırsalda kadınlar sabahın en erken saatinde kalkıyorlar, eğer hayvanları var ise, ilk önce onlar ile ilgileniyorlar. Çocukları okula gidiyorsa, onları uğurluyorlar. Daha sonra tarlaya gidiyorlar ve tüm gün burada çalışıyorlar. Akşam yorgun argın eve döndükleri, “ben çok yoruldum” deme şansları zaten yok. Yemek, bulaşık kısacası tüm ev işleri onları bekliyor. Dinlenmek istiyorum, bıktım deme şansları asla yok. Bu kısır döngü, yaşamlarının sadece gerçek bir kesiti. Bu kadınların aynı zamanda kendilerine ait tarım arazileri de yok. Eğer ailelerinden kalma yani miras yoluyla geçen toprakları yok ise, her şey erkeklerin yani eşlerinin üzerine kayıtlı. Bu durumda, kadınların zaten kredi, teşvik ve tarım desteklerine erişim imkanları hiç yok. Ben, topraklarımı genişleteceğim, daha fazla üretim yapacağım, kendi işletmemi kuracağım deseler bile, yeterli finansmana ulaşamadıkları için, her şey eşlerinin onayına bağlı. Çok kararlı, inançlı kadınlar bile olsalar, neler yapacaklarını çok iyi bilseler bile, eşlerinin onayını almadan, kendi başlarına bir girişime başlamaları pek mümkün de gözükmüyor.  
 
Kadın çiftçilerimizin büyük bir çoğunluğu tarımsal yenilikler, modern ekipman kullanımı ve sürdürülebilir bir tarım için gerekli olan yeni yöntemler konusunda da yeterli bilgiye ve eğitime sahip değiller. Kendi ailelerinden gördüğü ya da mevcut eşiyle birlikte devam ettirdikleri yöntemler ile tarıma devam ediyorlar. Bu hem verimliliği düşürmekte hem de kadın çiftçilerin rekabet gücünü zayıflatıyor. Kendi imkanları ile ya en yakın pazara ürünlerini götürüyorlar, ya da eşleri tarafından karar verilmiş yöntemler ürünlerinin satışını izliyorlar. Sosyal güvence, sadece çalışan kadınların değil, kadın çiftçiler için de önemli bir konu. Ama bu kadınlar, zaten sigortasız çalışıyorlar ve sosyal güvenlik hakları onlara hiç verilmedi ki… Ne sağlık hizmetlerine erişebiliyorlar ne de emeklilik hakları var. Gelecek yaşamları, yaşlılıkları için asla güvenceleri yok. Eşi yaşıyorsa, çocukları ona bakmaya yardımcı oluyorsa şansları var. Ancak bu da, ne kadar ekonomik imkanlara bağlıysa.. 
 
Neler yapılabilir sorusuna gelirse; birincisi kadınların mülkiyet haklarının güçlendirilmesi gerekiyor. Yasal düzenlemeler ile, kadın çiftçilerin kendi adlarına kayıtlı arazilerde üretim yapmalarına teşvik edilmelidir. Demesi kolay, haydi yapalım desek, bu kadınlar bunu kabul edecekler mi? Kadınlık öyle bir duygudur ki, kadınlar yaşarken bile “evlatlarını” düşünürler. Kendilerine verilecek bir tarım arazisini, hemen çocukları arasında paylaştırmayı düşünür. Onların geleceğini garanti altına almaya çalışır. Kendi geleceği, hiçbir zaman o kadar önemli değildir. Günümüzde sürdürülebilir tarımın önündeki en büyük engel, tüm verimli tarım arazilerinin, kazanç getirmemesi nedeniyle, ya da uğraşan kişinin az kalması nedeniyle, satıldığını ve bu alanlara inşaat firmalarının siteler yaptığını hepimiz biliyoruz. Peki sonra bu satışı yapan ailelerin neler yaptığını biliyor musunuz? Üç kuruşu aldıktan sonra, aile içinde bölüşülüyor, herkes payına düşeni alıyor. Bu para çok kısa zamanda tükeniyor, ve tüm aile bireyleri şehirlere göç etmediler se, komşu tarlaya “gündelikçi” olarak gidiyorlar. Göç edenlerin sorunu, çok daha ayrı bir konu. Hatta “vahim bir durum”. Sonuç tarlada gitti, aile yine perişan… 
 
Arıcı kadınBen inanıyorum ki, tarımın tüm bilgeliği, kadınların hafızalarında. Onlar yönetiyor, onlar hissediyor, onlar ekiyor ve biçiyor. O zaman diyebiliriz ki, kadınlara tarımsal eğitim programlarını artıralım. Teknolojiye erişimini kolaylaştıralım. Seminerler verelim, hatta tüm hibeleri onların almalarını sağlayalım. İyi de, kırsalda kadın kalmadı artık. Kadınlar, tarlada çalışmaktan ziyade, farklı iş kollarında çalışmayı daha fazla tercih ediyorlar artık. Tarımın yoğun emek isteyen, gecesi gündüzü olmayan “iş yükünden” bıktılar. Kazanç da olmayınca, eğitimleri artırsak ne olur, kimler katılacak bu etkinliklere. Ancak bir gerçek var ki; kadın çiftçilerin güçlendirilmesi yalnızca bireysel hayatlarını değil, aynı zamanda toplumun genel refahını da artıracaktır. Bu nedenle, kadın çiftçilere yönelik politika ve uygulamaların artırılması, sürdürülebilir tarımın ve kırsal kalkınmanın temel taşlarından biridir. 
 
Tarım işletmelerinde kadın işçilerimiz
Türkiye’de tarım sektörüne ait işletme sayısı kesin rakamlar olmasa da, yaklaşık 2.200.000 olarak biliyoruz. 2022 yılı itibariyle, tarım sektöründe yaklaşık 4,9 Milyon kişi istihdam edilmekte olup, bunun 2 milyondan fazlasını kadınlar oluşturmaktadır. Son yıllarda tarım sektöründe çalışan kadın sayısında önemli bir azalma olduğu görülmektedir. 2023 yılı itibariyle, 1 Milyon 919 bine düşmesinin, şüphesiz pek çok nedeni bulunmaktadır. Bunun en önemli nedenleri arasında; üretimin her aşamasında aktif rol oynasa da genellikle emeklerinin karşılığını yeterince alamamaktadır. Erkek çalışanlar ile aynı işi yapsalar bile, genellikle daha düşük ücret almaktadırlar. Bu işletmelerde kadınların büyük kısmı ya kayıt dışı yada sigortasız çalışmaktadırlar. Yaptıkları işler belli standarttadır. Çünkü ekipman kullanımı konusunda eğitim bilgileri sınırlı. 
 
Ancak önce şu soruyu sormak gerekebilir. Bu kadınlar, tarım işletmelerinde genellikle neler yapıyorlardır? Doğal olarak, ilk aklınıza gelen, bir fabrika içinde, “bantlarda çalışanlar” olabilir. Ancak bununla sınırlı değildir, işletmelerde kadınların yaptıkları işler. Hasat ve toplama işinin içinde olabilirler. Yani meyve, sebze, pamuk gibi ürünleri dış ortamlarda, yağmur çamur demeden yapabiliyorlar. Tohum ekimi, fide dikimi ve bitki bakı, depoya taşınması işlerini de yapabiliyorlar. Fabrika içinde ise, hasat ürünlerin ayıklanması, temizlenmesi, paketlenmesi gibi işlerinde sorumlusu olabiliyorlar. Her gün iş sağlığı ve güvenliği konusunda ciddi riskler içinde çalışıyorlar. Bir örnek vermek gerekirse, pestisitler gibi zararlı maddelere bu işlemler sırasında maruz kalmakta ve koruyucu ekipman eksikliği nedeniyle, sağlık sorunları yaşayan kişiler oluyorlar. 
 
Bu işletmelerimizde, kadın işçilerin sorunlarına muhakkak çözümler sunmak gerekiyor. Eşit işe eşit ücret ile başlamak öncelikli olmalı. Kayıt dışılığını önlemek mümkün müdür buna tam olarak emin değilim ama, muhakkak sektörde cezai yaptırımların hayata geçirilmesi şart. Fabrikalarda, kadınların mesleki gelişimleri için fırsatlar yaratılmalı. Ve bence muhakkak, kadınların mesleki ilerlemelerinin önü açılmalı. Unutmamak gerekir ki, çalışan kadınların temel sorunları arasında çocukları geliyor. Bu yükü hafifletmek amacıyla, tarım işletmeleri yakınında kreş ve bakım hizmetleri konusunda iyileştirmelere gidilmeli. Bazı işletmelerin bu alanda çok başarılı çalışmaları olduğunu biliyorum. Yaz döneminde, çocukların okula gitmediği dönemlerde, tamamiyle çocuklara yönelik etkinlikler, atölyeler, eğitimler veren tarım işletmeleri var. Bu tür işletmeleri hayranlıkla izliyorum ve takdir ediyorum. Hem annenin huzuru için, hem de çocuklarının gelişime yönelik eğitimler sunuyorlar. Bu çok da zor bir konu değil, çalışanına değer vermek demek…   
 
Meslek liseleri ve meslek yüksekokullarında okuyan kız öğrenciler
Türkiye, tarım sektöründe daha fazla eğitimli iş gücüne ihtiyaç duyan bir ülkedir. Meslek liseleri ve meslek yüksekokullarında tarım alanlarına yönelik bölümler bu ihtiyacı karşılamada önemli bir role sahiptirler. Ancak, bu alanlara kız öğrencilerin katılım oranı genellikle düşüktür. Neden kız öğrenciler, çok önemli bir istihdam imkanı sunan bu alanlarda eğitim almayı tercih etmiyorlar. Öncelikli konu, şüphesiz “toplumsal kalıplar ve ön yargılar”. Tarım işinin emek yoğun iş olduğunu biliyoruz. Doğrudur fiziksel bir güce dayalı ve sanki erkek işi gibi gözüküyor olabilir. Ancak unutulmaması gereken konu; bu öğrenciler “ara kalifiye elaman” olarak, “yeşil yakalı” olarak tanımlanıyorlar. Sadece tarımda değil, tüm sektörlerde bu konuda ciddi eksiklikler ve bir o kadar da fırsatlar var. Türkiye’de tarım eğitimi veren meslek liselerinin sayısı ve bu okullardaki kız öğrenci oranı hakkında güncel ve detaylı verilere ulaşmak ne yazık ki oldukça sınırlı. 
 
2020 yılında 72 olan tarım alanında eğitim veren okul sayısı, 2022 yılı itibarıyla 144’e çıkarılmış olmasına rağmen, bu okullarda okuyan kız öğrencilerin %43,92’sini kız öğrenciler oluşturuyor ancak bu hangi bölümlerde daha yoğunlukta henüz tam bilinmiyor. Meslek Yüksek Okulları’nda da benzer durum söz konusu. Toplamda 79 Meslek Yüksekokulu’nda kız öğrenci oranına dair spesifik veriler bulunmuyor. Kız öğrencilerinin, tarımla ilgili Meslek Liselerine ve Meslek Yüksekokullara girmelerine girmeleri için imkanlar sunmak gerekiyor. Daha fazla farkındalık çalışmaları yapmak gerekiyor. Günümüzde tarım ile uğraşan “kadın rol modelleri”, kız öğrencileri muhakkak teşviklendirecektir. Motive edecektir ve özendirecektir. Kız öğrencilerin kariyer planlamalarında, tarımla ile ilgili her türlü girişimcilik modelleri, ilgiyi artıracaktır. Burslar ve teşvik programları da, bu konuda kız öğrencilere fırsatlar sunacaktır. 
 
En önemli problem, eğitim sistemimizde bu konulara yönelik derslerin olmamasıdır. Tarım eğitimi olmayınca, kırsalda ve köylerde yaşayan çiftçi ailelerin, çocuklarını bu konulara yönlendirmeleri zaten mümkün değildir.  Bu nedenle de, kız öğrencilerin tarım alanında eğitim almasının önemini anlatacak bilgilendirici seminerlerin düzenlenmesi gerekmektedir. Başarı öyküleri yaygınlaştıkça, sektöre daha fazla kız öğrencilerin katılımı mümkün olabilecektir. Her öğrenci, potansiyel bir girişimcidir. Tarım alanında girişimci olma potansiyeli yüksek “kız öğrenciler” vardır. Konuyu sadece “kalifiye eleman” olarak değil, kırsalın kalkınmanı sağlayacak “iş insanları” olarak yatırım yapmak, herkese farklı bir bakış açısı sunacaktır. 
 
Mevsimlik tarım işçisi kadınlarımız ve genç kızlarımız
Mevsimlik tarım işçiliği, Türkiye’nin kırsal ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, bu alanda çalışan kadınlar ve genç kızlar, ağır çalışma koşulları ve sosyal eşitsizlikler nedeniyle birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Mevsimlik işçilik, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve insani sorunların da bir yansımasıdır. Neden böyle düşünüyorum derseniz, öncelikli olarak her zaman olduğu gibi, son yıllarda bu konularda iyileştirmeler yapılmış olsa da, tarım alanında da kadınlar ve genç kızlar, erkek işçilere kıyasla daha az ücret alıyorlar. Mevsimlik işçilik geçici bir iş olması nedeniyle, kadınlar için gelir sürekliliği olan bir iş tanımı içinde olmuyor. Sezon dışında, kadınlar  ekonomik sıkıntıları yaşamaya devam ediyorlar. Bu kadınlar sigortasız çalışıyor ve sosyal güvenlik haklarından her zaman mahrumlar. Bir iş kazası ve hasatlık durumunda ciddi bir mağduriyet yaşıyorlar. 
 
Üstelik, bu kadınlar çalıştıkları yerlere, küçük çocuklarını da götürmek zorunda kaldıkları için, çocuklarının da, karşılaşacağı riskleri üstlenmek zorundalar.  Emeklilik hakları zaten yok. Yaşlandıklarında, ailelerinin bakımlarına muhtaçlar. İklim krizinin etkisiyle, yaz sezonunda bile farklı çalışma koşulları altında çalışıyorlar. Ani gelen yağışlar, sel gibi doğa olaylarına, barınak dedikleri çadırlarında yaşıyorlar. Ne doğru dürüst bir tuvalet, ne de hijyen şartlarına uygun yemek yaptıkları alanlar var. Hijyen ifadesini bilerek kullandım çünkü, bu konuyla ilgili pek çok araştırma var. Bir örnek vermek gerekirse; yıllar önce bir araştırmacıdan duyduğum bir olayı aktarmak isterim. Doğurgan kadınlarda üreme ve döllenme amacıyla meydana gelen değişiklikler için kullanılan “ adet,menstrüasyon veya regl dönemi”,kadınlar açısından önemli ve hassas bir konudur. Rutindir ve kadın sağlığı açısından, özeni gerekli kılan bir dönemdir. Mevsimlik işçi olarak çalışan kadınlar için, daha hassas bir durumdur. 
 
Bölge ismi vermek istemiyorum ama bir çiftlik, mevsimlik işçi arayışı içerisinde “kadınların, regl olmayanlarını tercih ettiğine” yönelik bir talebi üzerine, onlarca kadın gittikleri bu süreç içerisinde, regl dönemlerini geciktirmek için ilaç aldıklarını söylemişti. Bu konu, gerçekten içimi çok acıtmıştı. Bu gerçekti, uygulanıyordu, kadın sağlığını sadece mevsimlik işçi olarak çalıştığı süreci değil, doğurganlık yaşamı için de büyük riskler içeriyor. Ne dersiniz, kadın mevsimlik işçi olarak nasıl bir duygu? Genç kızlarımızın, eğitim hayatından uzak kalıyorlar, çocuk yaşta işçiler aileleri ile çalışırken, fiziksel ve bedensel gelişimleri bu ağır yükün altında şekilleniyor. Ayrımcılık ve taciz ayrı bir psikolojik baskı. Barınma kadar, ulaşım şartları da ne güvenli ne de konforlu. Sizlere farklı bir dram sunduğumun farkındayım, ancak gerçekler bunlar. Ve her yediğimiz meyve ve sebzenin arkasında, bunun eziyetini çeken kadınlar, kız ve erkek çocuklar var… 
 
Sulu tarım ve kadın balıkçılar
Bu ülkede adı henüz tam konuşulmayan bir grup daha var. Tarım denilince aklımıza her zaman bitkisel ve hayvansal üretim geliyor. Ancak üç etrafı denizler ile çevrili bir ülkede, balıkçılık ve su ürünleri işletmeleri ayrı bir konu. Nasıl ki, tarımda çalışanlar demek onların “ailesi” demek ise, yağmur, fırtına demeden, hayatlarını küçücük bir sandalda kazanan insanlar var bu ülkede. İster büyük tekne (gırgırcılar), ister orta büyüklükte tekneler, binlerce insan bu ülkede, gece yarısı, bizler uyurken işe gidiyorlar. Karanlık, sessiz, hava şartlarına göre değişen denizlere. Bu ülkede kaç balıkçı var biliyor musunuz? Kadın balıkçılar olduğu kadar, su ürünleri işletmelerinde de çalışan kadınlarımız var. Ya onların hayatları. Biraz onlardan da bahsetmek gerekiyor bence.
 
Meltem OnayTürkiye'de günümüzde resmi kayıtlara göre 3070 kadın balıkçı bulunmaktadır. Ancak saha çalışmaları, bu sayının resmi kayıtlardan daha yüksek olduğunu ve binlerce kadın balıkçının faaliyet gösterdiğini göstermektedir. Onların da benzer sorunları var. Hem yapısal hem de toplumsal cinsiyet kaynaklı. Balıkçılık mesleği halen “erkek mesleği” olarak algılanıyor. Bu nedenlerden dolayı da, kadınların balıkçılık sektöründeki varlıkları ve katkıları görmezden geliniyor. Üstelik kadın balıkçıları genellikle tekne sahibi olmadıkları için resmi kayıtlarda görünmüyorlar. Bu durum, onların balıkçılık kooperatiflerine üye olmalarını veya ortak olmalarını engelliyor, dolayısı ile sorunlarını dile getiremiyorlar, karar mekanizmalarında yer alamıyorlar ve emekleri kayıt altına alınamıyor. Su ürünleri işletmelerinde de, benzer sorunlar yaşıyorlar. Düşük ücretli, geçici ve yarı zamanlı işlerde çalışıyorlar. 
 
Bu sorunların çözümü için, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların balıkçılık sektöründe daha fazla görünürlük ve temsil kazanması, eğitim ve ekonomik destek programlarının geliştirilmesi gibi adımlar atılması önemli….
 
Sonuç
Farklı bir tur oldu diye düşünüyorum. Bildiğimiz ama unuttuğumuz, görmediğimiz ve fark etmediğimiz bazı gerçekler bunlar. Bazı cümleler, istatistiki verilere dayanıyor, bazıları ise yıllar boyunca sahada gördüğüm izlenimlere… Her biri “kadın duygusunu” yansıtıyor. Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de, bu görünmez kahramanları, her daim ayağa kalkarak “alkışlıyorum” ve kendilerine “teşekkür ediyorum”.